Ne Kestiniz?
- 10-09-2014
- KATEGORİ Gonca Anıl
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Bir bayram daha geldi geçti, bahar rüzgarı gibi tatlı tatlı okşadı yüzümüzü…
Fark ettim ki ruhumuza uğramaz oldu bayramlar, kalbimize dokunmaz oldu…
Günün anlamıyla en çok çelişen ama en çok duyulan cümleydi “Ne kestiniz?” sorusu.
Kurban kurbiyet demekti oysa. Kurbiyet; Allah’a yakınlaşma… Ve O’na hediye edilen kurbanlarla yine O’na teslim olma…
Teslimiyetimiz kimeydi, çok düşündüm… En çok mideye yakınlaştıran, nefsimize yaşatılan bir bayram…
Bir tarafta Allah’a hediye edilen kurbanlar, diğer tarafta yakılan mangallar…“Üçte biri bizim hakkımız.”savunmasına sığınırken, yine de iştahımızın biraz geride kalması gerekmez miydi? Hani “İnsanız, aciziz Ya Rabbi, sen affet heyecanımızı.” dercesine biraz mahcubiyet taşımalı değil miydi ızgara, kebap planlarımız…
“Ne kestiniz?” sorusunun cevabı, “Kestik işte, Allah ne nasip ettiyse.” ile sınırlı kalmalı değil miydi? Neden kemiğinden yağına kadar; boyutundan parasına kadar döker olduk her şeyi ortaya? Konu mu yoktu bayram ziyaretlerinde konuşacak, neden eş dostla hasbihallerin yerini ibadetin anlatılmaması gerekenleri aldı? Sağ elin verdiğini sol elden saklamayı söyleyen bir dine inananlar olarak, bu denlisi biraz zedelemedi mi samimi çabalarımızı?
Bayram deyince çocuk sevinci gelirken akla, kendi çocuklarımızla sınırlı kaldı sevinçler… Değil et yemek, şeker tadı bilmeyen çocuklar vardı dünyanın öteki ucunda. Cici bayramlıklarla neşelenen çocuklarımızın sesinden duyabildik mi, o açlıktan üşüyen minik dudakların sesini…
Sanırım bir şeyleri yanlış anladık…
Bayramlarda eğlenilir sandık hep, oysa ibadeti en makbul olan günlerdi bayram günleri… Biz sadece tatil zannettik… Şekerler, tatlılar, ikramlar derken, nefsimize bayram ettirdik.
Dünyanın dört bir tarafında yaşanan acılar yüzünden kalbimiz ne kadar burkuldu? Bu mübarek günleri kaçımız dua vesilesi saydık da dualar gönderdik o yüzünü bilmediğimiz ama acısını yüreğimizde hissettiğimiz mazlumlara?
Bayram deyince; tatil, güzel hava, yemek, içmek, gülmek, eğlenmek anlayan nefislerimize biraz da hüznü yaşatmalı değil miydik? Bayramda sevinebilecek kadar varlıklıysak, sıkıntıda olanlara hüzünlenebilme zenginliğini de gösterebilmeliydik belki de…
Etin üçte bir payı bizim hakkımızdı, evet, ama teslimiyetin üçte üçü Allah’a olmalıydı.
Nefsimizin ne kadarını kurban edebildik bu bayram, ne kadarına ruhumuzuteslim ettik?
Fark ettim ki ruhumuza uğramaz oldu bayramlar, kalbimize dokunmaz oldu…
Günün anlamıyla en çok çelişen ama en çok duyulan cümleydi “Ne kestiniz?” sorusu.
Kurban kurbiyet demekti oysa. Kurbiyet; Allah’a yakınlaşma… Ve O’na hediye edilen kurbanlarla yine O’na teslim olma…
Teslimiyetimiz kimeydi, çok düşündüm… En çok mideye yakınlaştıran, nefsimize yaşatılan bir bayram…
Bir tarafta Allah’a hediye edilen kurbanlar, diğer tarafta yakılan mangallar…“Üçte biri bizim hakkımız.”savunmasına sığınırken, yine de iştahımızın biraz geride kalması gerekmez miydi? Hani “İnsanız, aciziz Ya Rabbi, sen affet heyecanımızı.” dercesine biraz mahcubiyet taşımalı değil miydi ızgara, kebap planlarımız…
“Ne kestiniz?” sorusunun cevabı, “Kestik işte, Allah ne nasip ettiyse.” ile sınırlı kalmalı değil miydi? Neden kemiğinden yağına kadar; boyutundan parasına kadar döker olduk her şeyi ortaya? Konu mu yoktu bayram ziyaretlerinde konuşacak, neden eş dostla hasbihallerin yerini ibadetin anlatılmaması gerekenleri aldı? Sağ elin verdiğini sol elden saklamayı söyleyen bir dine inananlar olarak, bu denlisi biraz zedelemedi mi samimi çabalarımızı?
Bayram deyince çocuk sevinci gelirken akla, kendi çocuklarımızla sınırlı kaldı sevinçler… Değil et yemek, şeker tadı bilmeyen çocuklar vardı dünyanın öteki ucunda. Cici bayramlıklarla neşelenen çocuklarımızın sesinden duyabildik mi, o açlıktan üşüyen minik dudakların sesini…
Sanırım bir şeyleri yanlış anladık…
Bayramlarda eğlenilir sandık hep, oysa ibadeti en makbul olan günlerdi bayram günleri… Biz sadece tatil zannettik… Şekerler, tatlılar, ikramlar derken, nefsimize bayram ettirdik.
Dünyanın dört bir tarafında yaşanan acılar yüzünden kalbimiz ne kadar burkuldu? Bu mübarek günleri kaçımız dua vesilesi saydık da dualar gönderdik o yüzünü bilmediğimiz ama acısını yüreğimizde hissettiğimiz mazlumlara?
Bayram deyince; tatil, güzel hava, yemek, içmek, gülmek, eğlenmek anlayan nefislerimize biraz da hüznü yaşatmalı değil miydik? Bayramda sevinebilecek kadar varlıklıysak, sıkıntıda olanlara hüzünlenebilme zenginliğini de gösterebilmeliydik belki de…
Etin üçte bir payı bizim hakkımızdı, evet, ama teslimiyetin üçte üçü Allah’a olmalıydı.
Nefsimizin ne kadarını kurban edebildik bu bayram, ne kadarına ruhumuzuteslim ettik?
6 Yorum Yorum Yaz