Niyet Ettim Mutlu Olmaya, Ama...
- 24-06-2013
- KATEGORİ Ahmet Ay
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Bugün size anlatmak istediğim kitap Nazlı Özburun’un ilk baskını Mart 2011’de yapan Haz ve Hız Çağında İlişkiler isimli eseri. Nazlı Özburun, yüksek lisansını psikoloji üzerine yapan bir sosyolog aslında. Ancak bu tedristen sonraki hayatını aile ve çift terapileri üzerine vakfetmiş. Bunun eğitimini almış ve yıllardır da ailelere, çiftlere danışmanlık hizmeti veriyor...
Kitapta yer alan yazılar da zaten yoğun olarak aile sorunları ve kadın erkek ilişkileri üzerine. Hal böyle olunca Nazlı Özburun’un söyleyecekleri (benim gözümde) daha bir kıymetli oluyor. Zira boşanmaların alıp başını gittiği, evliliğin ise artık korkulur hale geldiği bir zamandayız. Ve bu tarzda telif edilmiş eserlere ihtiyacımız geçmişin pek fevkinde (ziyadesiyle) var. En azından ben, dünyaya baktığım pencere itibariyle bu kitabı tavsiye edilebilir ve kıymetli buldum. Pekçok cümlenin altını çizdim, inşaallah hafızama da not aldım. Eminim okuyanlar da benim gibi notlar almadan duramayacaklardır.
Bu yazılar daha evvel Nazlı Hanım’ın samanyoluhaber.com’da yayınlanan köşeyazılarının derlemesi. Onların içinden yapılan bir seçki ve bölümlendirmeyle bu kitap oluşturulmuş. Bu nedenle şol kitaptan ağır, akademik metinler okumayı beklemeyin. Zaten böyle olmayacağını yazar daha en başta, önsözünde belirtiyor. Bir internet sitesinde "genele ulaşmak adına yazılan" hafif yazılar bunlar.
Hafiflik dedim, yanlış anlaşılmasın... Hafifliklik, belki kısa ve akademik formasyondan yoksun oluşları üzerine sunulabilecek bir niteleme kelimesi sayılabilir bu yazılar için. Zira hakikaten Nazlı Hanım, bu yazılar boyunca ne bir dipnot, ne de kaynakça kullanıyor. En uzunu dört beş kitap sayfasında bitiyor. Hal böyle olunca da kitap elbette ağırlığından birazcık ödün veriyor.
Ha bu genel okura ulaşmak adına iyi birşey midir? Bence iyidir. Genel okur kitlesi dipnottan korkar. Hele sağ cenahın okur kitlesinde. Altbaşlıktan, dipnottan, kaynakçadan korkulur. Anlaması zor bir kitap eline aldığını sanır onları gören okur. (Belki hakikaten öyledir.) Peki, bu hal kitabın güvenilirliğini azaltır mı? Bence azaltır. Hele benim gibi gıcık okurlara rastlarsa kitap, verilen istatistik bilgilerinin kime göre, neye göre verildiğini epey sorgularsınız. Bu bilgilerin altına ufacık bir dipnotu bile çok gören yazarı ise azıcık (ama çok azıcık) suçlarsınız. “Neden şüphemize hakk-ı hayat vermedin? Sağlama yaptırmadın?” der, eleştirirsiniz.
Kitapta en ağır vurguyu çiftlerin birbirlerinin bireyselliklerini öldürmeden bir olmaları gerektiği mesajı üzerinde gördüm. Nazlı Özburun tekrar be tekrar (özellikle de son bölümde) bu mesajı veriyor. Evlenmenin yapışık ikizler gibi bir yaşam sürmek olmadığını, bunun amaçlanmaması gerektiğini özellikle belirtiyor. Zira böylesi bir hedefleme, en nihayet eşlerden birinin mevcut durumu kaldıramamasıyla son buluyor. Bu, kitaptan çıkarılabilecek en birinci (ve de kıymetli) mesajdı benim için. Ve dediğim gibi eserdeki en ağır vurgu ondaydı.
İkinci aldığım mesaj, evliliğin daha büyük düşünülmesi. Evet, evlilik büyük bir olay, fakat bunu derken yazar neyi kastediyor onu izah edeyim: Nazlı Hanım diyor ki; evlenirken sadece eşinizle değil, eşinizin ailesiyle de, çevresiyle de evlenmiş oluyorsunuz. Yani evlilik aslında sizi bambaşka ve büyük bir sistemin parçası haline getiriyor. Onları hesaba katmadan, onlara rağmen yapılacak bir evlilik, ileride mutlaka arıza verecektir. Bu nedenle kapsamlı düşünün ve evilik öncesinde gözünüzü açık, sonrasında kapalı tutmaya çalışın. (Son cümle yazarın iki yazısının sonlarında kullandığı hoşuma giden bir ifadedir. Beğendiğimden istimal ettim.)
Bir diğer mesaj yine kısmen evlilikle alakası bulunan, geçmişle yaşama sendromu. Eşlerin birbirlerinin geçmişte yaptıkları hatalarını affedememelerinin, sürekli geçmişe dönüp durmalarının ne büyük facialara neden olabileceğini söylüyor Nazlı Özburun burada da... Geçmişe dönüp durmanın nasıl bir hastalık olduğunu anlatıyor. Hatta geçmişe dönüp durmanın bugünün sorumluluklarından kaçmak için bir yöntem olarak kullanıldığını aktarıyor. Bu kısım da benim katıldığım ve beğendiğim bir öğedir kitapta.
Bir de eşlerin birbirlerini değiştirmeye çalışması üzerine sağlam mesajları vardı Nazlı Hanım’ın. Bunun asla mümkün olmayacağını, değiştirilmeye çalışanın doğal olarak buna tepki gösterdiğini, bunun yerine aşılama taktiğinin uygulanması gerektiğini söylüyordu. (Aşılama taktiği de şu imiş: Bir kere değiştirmek istediğin şeyi muhatabına öğütlüyor ve bekliyorsun. Tekrar etmeden, yinelemeden... Sabırla bekliyorsun. Tutmazsa bir süre sonra tekrar deniyorsun. Hırs göstermeden, tekrar bekliyorsun. Bir süre sonra tekrar. Süreç boyunca hırs göstermemek ve “Niye yapmıyorsun?” dememek en dikkat edilmesi gereken şeyler. En sağlıklı yolun bu olduğunu söylüyor Nazlı Hanım.)
Ve daha neler neler... Şimdi kitabın tamamını anlatmaya kalksam herhalde bir kitap kadar da ben yazarım. O yüzden susayım artık. Fakat twitter hesabımda paylaştığım çok güzel aforizmalar da vardı kitabın içinde. Onların altlarını çizmiştim ve kısa kısa paylaşmıştım. Yazıya da eklesem yazı uzayacak. İyisi mi, siz bu kitabı edinip okuyun muhterem karilerim. Mutlaka faydası olacaktır. Haydi hepinize güzel okumalar...
twitter.com/yenirenkler
Kitapta yer alan yazılar da zaten yoğun olarak aile sorunları ve kadın erkek ilişkileri üzerine. Hal böyle olunca Nazlı Özburun’un söyleyecekleri (benim gözümde) daha bir kıymetli oluyor. Zira boşanmaların alıp başını gittiği, evliliğin ise artık korkulur hale geldiği bir zamandayız. Ve bu tarzda telif edilmiş eserlere ihtiyacımız geçmişin pek fevkinde (ziyadesiyle) var. En azından ben, dünyaya baktığım pencere itibariyle bu kitabı tavsiye edilebilir ve kıymetli buldum. Pekçok cümlenin altını çizdim, inşaallah hafızama da not aldım. Eminim okuyanlar da benim gibi notlar almadan duramayacaklardır.
Bu yazılar daha evvel Nazlı Hanım’ın samanyoluhaber.com’da yayınlanan köşeyazılarının derlemesi. Onların içinden yapılan bir seçki ve bölümlendirmeyle bu kitap oluşturulmuş. Bu nedenle şol kitaptan ağır, akademik metinler okumayı beklemeyin. Zaten böyle olmayacağını yazar daha en başta, önsözünde belirtiyor. Bir internet sitesinde "genele ulaşmak adına yazılan" hafif yazılar bunlar.
Hafiflik dedim, yanlış anlaşılmasın... Hafifliklik, belki kısa ve akademik formasyondan yoksun oluşları üzerine sunulabilecek bir niteleme kelimesi sayılabilir bu yazılar için. Zira hakikaten Nazlı Hanım, bu yazılar boyunca ne bir dipnot, ne de kaynakça kullanıyor. En uzunu dört beş kitap sayfasında bitiyor. Hal böyle olunca da kitap elbette ağırlığından birazcık ödün veriyor.
Ha bu genel okura ulaşmak adına iyi birşey midir? Bence iyidir. Genel okur kitlesi dipnottan korkar. Hele sağ cenahın okur kitlesinde. Altbaşlıktan, dipnottan, kaynakçadan korkulur. Anlaması zor bir kitap eline aldığını sanır onları gören okur. (Belki hakikaten öyledir.) Peki, bu hal kitabın güvenilirliğini azaltır mı? Bence azaltır. Hele benim gibi gıcık okurlara rastlarsa kitap, verilen istatistik bilgilerinin kime göre, neye göre verildiğini epey sorgularsınız. Bu bilgilerin altına ufacık bir dipnotu bile çok gören yazarı ise azıcık (ama çok azıcık) suçlarsınız. “Neden şüphemize hakk-ı hayat vermedin? Sağlama yaptırmadın?” der, eleştirirsiniz.
Kitapta en ağır vurguyu çiftlerin birbirlerinin bireyselliklerini öldürmeden bir olmaları gerektiği mesajı üzerinde gördüm. Nazlı Özburun tekrar be tekrar (özellikle de son bölümde) bu mesajı veriyor. Evlenmenin yapışık ikizler gibi bir yaşam sürmek olmadığını, bunun amaçlanmaması gerektiğini özellikle belirtiyor. Zira böylesi bir hedefleme, en nihayet eşlerden birinin mevcut durumu kaldıramamasıyla son buluyor. Bu, kitaptan çıkarılabilecek en birinci (ve de kıymetli) mesajdı benim için. Ve dediğim gibi eserdeki en ağır vurgu ondaydı.
İkinci aldığım mesaj, evliliğin daha büyük düşünülmesi. Evet, evlilik büyük bir olay, fakat bunu derken yazar neyi kastediyor onu izah edeyim: Nazlı Hanım diyor ki; evlenirken sadece eşinizle değil, eşinizin ailesiyle de, çevresiyle de evlenmiş oluyorsunuz. Yani evlilik aslında sizi bambaşka ve büyük bir sistemin parçası haline getiriyor. Onları hesaba katmadan, onlara rağmen yapılacak bir evlilik, ileride mutlaka arıza verecektir. Bu nedenle kapsamlı düşünün ve evilik öncesinde gözünüzü açık, sonrasında kapalı tutmaya çalışın. (Son cümle yazarın iki yazısının sonlarında kullandığı hoşuma giden bir ifadedir. Beğendiğimden istimal ettim.)
Bir diğer mesaj yine kısmen evlilikle alakası bulunan, geçmişle yaşama sendromu. Eşlerin birbirlerinin geçmişte yaptıkları hatalarını affedememelerinin, sürekli geçmişe dönüp durmalarının ne büyük facialara neden olabileceğini söylüyor Nazlı Özburun burada da... Geçmişe dönüp durmanın nasıl bir hastalık olduğunu anlatıyor. Hatta geçmişe dönüp durmanın bugünün sorumluluklarından kaçmak için bir yöntem olarak kullanıldığını aktarıyor. Bu kısım da benim katıldığım ve beğendiğim bir öğedir kitapta.
Bir de eşlerin birbirlerini değiştirmeye çalışması üzerine sağlam mesajları vardı Nazlı Hanım’ın. Bunun asla mümkün olmayacağını, değiştirilmeye çalışanın doğal olarak buna tepki gösterdiğini, bunun yerine aşılama taktiğinin uygulanması gerektiğini söylüyordu. (Aşılama taktiği de şu imiş: Bir kere değiştirmek istediğin şeyi muhatabına öğütlüyor ve bekliyorsun. Tekrar etmeden, yinelemeden... Sabırla bekliyorsun. Tutmazsa bir süre sonra tekrar deniyorsun. Hırs göstermeden, tekrar bekliyorsun. Bir süre sonra tekrar. Süreç boyunca hırs göstermemek ve “Niye yapmıyorsun?” dememek en dikkat edilmesi gereken şeyler. En sağlıklı yolun bu olduğunu söylüyor Nazlı Hanım.)
Ve daha neler neler... Şimdi kitabın tamamını anlatmaya kalksam herhalde bir kitap kadar da ben yazarım. O yüzden susayım artık. Fakat twitter hesabımda paylaştığım çok güzel aforizmalar da vardı kitabın içinde. Onların altlarını çizmiştim ve kısa kısa paylaşmıştım. Yazıya da eklesem yazı uzayacak. İyisi mi, siz bu kitabı edinip okuyun muhterem karilerim. Mutlaka faydası olacaktır. Haydi hepinize güzel okumalar...
twitter.com/yenirenkler
0 Yorum Yorum Yaz