Okul Mevsimi

gonca_anıl-150x150Mevsimlerden sonbahar… Okul mevsimi…

Siyah önlüklü, beyaz yakalı günlerim aklıma geliyor…

Kuru yaprakların kokusu gibi burnuma değiyor ilkokuldaki sınıfımın siyah zift kokusu. Serin rüzgarlar gibi gözlerimi yakıyor silinen karatahtanın beyaz tebeşir tozu. Zihnimde canlanan hatıralara engel olamıyorum, olmak da istemiyorum belki… Karatahtalara ve siyah önlüklerin aksine ne kadar da aydınlıktı o günlerde çocuk olmak…

Ve boğazımda düğümleniyor cümleler… Çocukluğum, ilkokul yıllarım… Pirinçten bir zili elinde dolaştıran nöbetçi öğrencinin ayak sesleri çınlıyor önce kulaklarımda, sonra zilin verdiği sevinç…

Oyun bahçesine çıkışın heyecanı her ders arasında ayrı dünyalar açıyor önüme; öğretilmiş hayattan teneffüse çıkıyorum adeta; gerçek hayatı öğrenmek için… “Aç kapıyı bezirgan başı...” deyip kollar arasında kalan kişinin kulağına bir şeyler fısıldıyorum. “Yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş ben satarım.” şarkısıyla elimdeki mendili birinin arkasına bırakıveriyorum. Sonra birdirbir, yakan top, dalye… Her teneffüste farklı bir heyecan, farklı bir neşe sarıyor benliğimi…

Konuşmayı, koşmayı, gülmeyi, paylaşmayı… Hayatın inceliklerini öğreniyorum bu ders arası derslerle…

Zil çalıyor ve okul gününün sonunda, asıl macera başlıyor… Ayaklarımın altında hissettiğim toprağı ezerek ve olumsuz yükleri boşaltarak tutuyorum evin yolunu… Yanımda en yakın arkadaşım ve şen şakrak bir muhabbetle…

Gönlüm eskilere dalıp, orada kalmak isterken, aklım bugüne çekiyor beni. “Geçmiş bitti.” diyor ve soruyor: “Bugünle derdin ne?”.

Yine sonbahar ve okul mevsimi… Bakıyorum etrafıma, parklar, bahçeler boşaldı, sınıflar doldu ama çocuklar eksildi dışarıdan… Sokaklardan kaybolan çocuklar hayattan da saklandı sanki. Sanki her biri kabuğuna çekilip, bir köşeye sindiler. Araçların, binaların içine kışlık konserveler gibi tıkıldılar sanki.

Marifetmiş gibi okullarda ders üstüne ders inşa ediliyor ama şimdiki çocukların pek çoğunun teneffüsü bile yok oynayabilmek için… İkili öğretim adı altında sıkıştırılmış dersler arası, beş dakika nefes molası… Hoş, olsa da sanal alemdeki bildirimlerden öteye geçer mi muhabbetler? Oynamak deyince önlerindeki ekranı kurcalamaktan başka bir şey anlamayan, yerde yuvarlanmayan… Üstü başı temiz, sanal dünyada domates yetiştiren çocuklar… Kurmaca arkadaşlıklar için kimliklerini yeniledikçe, çocuk yüzleri eskiyen kayıp çocuklar…

Daha hayatın ilk yıllarında “Bilgisayarın şifresini biliyor.” diye konu komşuya havalar atıp, zekasına övgüler toplanan… Çağa uyum sağlasın diye, ellerine tabletler tutuşturulan hissiz çocuklar…

Sırf ileride daha çok para kazansın diye; “Daha iyi bir okulda okusun, varsın uzak olsun.” deyip, günün en verimli saatlerinde bir servis aracı içerisine hapsedilen, enerjileri heba edilen halsiz çocuklar…

Öğretmenin en hızlısını, en hırslısını seçebilmek için; bir devlet okuluna bile tonlarca para dökülen ve daha ilk yıllardan yorulup, nefesleri tükenen yorgun çocuklar…

Hani diyor ya şair: “Bilmezdim kelimelerin bu kadar kifayetsiz olduğunu, bu derde düşmeden önce…”

Günümüz çocuklarının içler acısı halleri olunca konu, bir sızı düşüyor içime… Yetersiz kalıyor kelimeler derdimi dökmeye… Sanırım bir tek hayal kurup dua edebiliyor, aciz yanım…

Sitemim eski günleri yeniden yaşamak için ya da çocuklarımız aynı günleri yaşasınlar diye değil. Biliyorum ki her devir kendi içinde farklı güzellikler ve zorluklar barındırır. Ama sanki artan imkanlara rağmen çocukların mutsuzluğu daha da artıyor. Anne babalar olarak müdahil olamadığımız çarpık bir eğitim sistemi içinde, bütün sorumluluğu bu yanlışlıklara yükleyip, “Ama ben ne yapabilirim ki?” deyip sırtımızı döner olduk. Bu düzelmeyen eğitim sisteminin yanında en büyük sorumluluk da anne babaların maddiyat bağımlısı tutumunda değil mi aynı zamanda?

Çocuklarının maddi geleceğine imkanlar hazırlayacağım derken, çocuklarını daha yalnız yaşamaya iten anne babalar, dışarının tehlikelerinden emin olduğunu sanıyorlar çocuk ekranlar önündeyken. En iyi eğitim şartlarını sunayım derken, en temel fıtri özelliklerini kaybettiriyorlar, farkında bile olmadan.

Çocuklar çocukluklarını yaşamaktan uzaklaştıkça, büyük eksikler barındırıyor hayatları, hiçbir zaman kapatamayacakları boşluklar kalıyor bir yerlerde. Her türlü olumsuzluğa rağmen onların çocukluklarını en doğal haliyle yaşayabileceği yollar aramaya mecbur değil miyiz anne babalar olarak?

Yine bir okul mevsimi ve ben yine hayallere dalıyorum işte… Çocuklar çocukluklarını masumca yaşayabilsinler diye… Çocukluk günlerini temel edip, üzerine sağlam yapılar inşa edebilmeleri için. Hissedebilme yeteneklerini kaybetmeden, yaşamın tam ortasında var olabilmeleri için…

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz