Onur Dediğin Herkese Lazım
- 17-02-2015
- KATEGORİ Tuğba Akbey İnan
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Anne olduktan sonra çocukların zihinlerinin, cümlelerinin, hafızalarının ve kalplerinin berraklığına her geçen gün hayranlık duyar oldum. Bir buçuk iki yıl hiç konuşmadan devam ettirdikleri zaman diliminin ardından kurdukları cümleler, olayları hatırlama ve anlamlandırma biçimleri eğer sahiden onları anlama çabası içine girersem, bu berrak suda önce kendimin temizleneceğini öğretti bana.
Bunca şey öğrenirken onların nasıl hiçbir şeyden anlamayan ve etkilenmeyen, hakaret cümlelerini es geçebilen varlıklar olduğuna inanabilirdim ki? Uykudan sonra vereceğim çikolata sözünü uyanır uyanmaz hatırlayan, kendine söylenen cümlelerin çelişkisini fark eden, “ bundan hoşlanmıyorum ” diyen, gittiğimiz yerleri unutmayan, bazı insanları daha çok seven birini hiçbir şey bilmiyor gibi nasıl düşünebilirdim?
Oysa minicik yürekler çokça kırılıyor ne yazık ki bizim ülkemizde…
Çünkü nasıl olsa çocuk diyoruz… Önemsemez… Unutur… Bizi duymaz… Verdiğimiz sözü hatırlamaz… Söylediğimiz yalanı anlamaz… İnsan seçmez…
Yargılarımızı bu varsayımlar üzerine bina ediyoruz. Dolayısıyla davranışlarımız da bu yargıyla şekilleniyor.
Bu sebeple çocuklarımıza rahatça eşek, aptal, tembel yaramaz, terbiyesiz diyebiliyoruz. “Bıktım artık senden ” diye bağırabiliyoruz. “Bir de bana sor neler çektiğimi ” diye başkalarına şikayet edebiliyoruz. “Doktora gidiyorum” diye yalan söyleyebiliyoruz. Onların onurları, kırılan kalpleri, her cümleye inanacakları saflıkları yokmuş gibi…
Hepimiz onurumuzu korumak için yaşarız. Etraftan gelen darbeleri hep ona zarar gelmesin diye savuştururuz. Halbuki bize söylenmesin istediğimiz o cümleleri çocuklarımıza söylerken itiraz edecek olsalar, benliklerini daha da toparlanmaz hale getirmekten çekinmiyoruz .
Onur dediğimiz şey herkese lazım oysa… Mahremiyetimizi, utanma duygumuzu, itibarımızı, güvenimizi bu şekillendiriyor çünkü.
***
Yapılan araştırmalar duygularımızın, düşüncelerimizden çok daha öncelikle oluşmaya başladığını söylüyor. Yani onurunu kıra kıra büyüttüğümüz çocuğumuz hayat ve dünya tasavvurunu büyüdüğünde ona ne söylersek söyleyelim hissettikleriyle şekillendiriyor. En önemlisi kendini tanıma biçimini bizim umursamazca sarf ettiğimiz cümleler üzerine bina ediyor.
O yüzden bir inanırsa yalancı, tembel, utanmaz, ahlaksız ve aptal olduğuna gelecekte ona bunu bir kez daha hatırlatan/hissettiren herkese öfke duyacaktır. Ya da muhataplarına bu yargıyla davranacaktır. Üstelik araştırmalar 0-6 yaşta çocukların kendileriyle ilgili yargıları da sorgusuz sualsiz kabul ettiğini söylüyor.
Hepimiz Ahsen-i Takvim ve Esfel-i Safilin arasında kulluk imtihanı vermekteyiz. Bizi aziz ve çocuklarımıza emanetçi kılan Rabbimize karşı, çocuklarımızın onurlarına vurduğumuz her darbede kendimizi mahcup hissetmeliyiz.
Eleştirilecek, kötülenecek olan varsa o da eylemdir. Bir çocuk eleştirilen şeyin eylem olduğunu fark ettiğinde, olayı onuruna yapılmış bir darbe saymaz. Böylece bir anne baba, o davranışı kim yaparsa yapsın kötü olduğu mesajını verir çocuğuna.
yazının devamı için;
http://www.gazetevahdet.com/onur-dedigin-herkese-lazim-964yy.htm
Bunca şey öğrenirken onların nasıl hiçbir şeyden anlamayan ve etkilenmeyen, hakaret cümlelerini es geçebilen varlıklar olduğuna inanabilirdim ki? Uykudan sonra vereceğim çikolata sözünü uyanır uyanmaz hatırlayan, kendine söylenen cümlelerin çelişkisini fark eden, “ bundan hoşlanmıyorum ” diyen, gittiğimiz yerleri unutmayan, bazı insanları daha çok seven birini hiçbir şey bilmiyor gibi nasıl düşünebilirdim?
Oysa minicik yürekler çokça kırılıyor ne yazık ki bizim ülkemizde…
Çünkü nasıl olsa çocuk diyoruz… Önemsemez… Unutur… Bizi duymaz… Verdiğimiz sözü hatırlamaz… Söylediğimiz yalanı anlamaz… İnsan seçmez…
Yargılarımızı bu varsayımlar üzerine bina ediyoruz. Dolayısıyla davranışlarımız da bu yargıyla şekilleniyor.
Bu sebeple çocuklarımıza rahatça eşek, aptal, tembel yaramaz, terbiyesiz diyebiliyoruz. “Bıktım artık senden ” diye bağırabiliyoruz. “Bir de bana sor neler çektiğimi ” diye başkalarına şikayet edebiliyoruz. “Doktora gidiyorum” diye yalan söyleyebiliyoruz. Onların onurları, kırılan kalpleri, her cümleye inanacakları saflıkları yokmuş gibi…
Hepimiz onurumuzu korumak için yaşarız. Etraftan gelen darbeleri hep ona zarar gelmesin diye savuştururuz. Halbuki bize söylenmesin istediğimiz o cümleleri çocuklarımıza söylerken itiraz edecek olsalar, benliklerini daha da toparlanmaz hale getirmekten çekinmiyoruz .
Onur dediğimiz şey herkese lazım oysa… Mahremiyetimizi, utanma duygumuzu, itibarımızı, güvenimizi bu şekillendiriyor çünkü.
***
Yapılan araştırmalar duygularımızın, düşüncelerimizden çok daha öncelikle oluşmaya başladığını söylüyor. Yani onurunu kıra kıra büyüttüğümüz çocuğumuz hayat ve dünya tasavvurunu büyüdüğünde ona ne söylersek söyleyelim hissettikleriyle şekillendiriyor. En önemlisi kendini tanıma biçimini bizim umursamazca sarf ettiğimiz cümleler üzerine bina ediyor.
O yüzden bir inanırsa yalancı, tembel, utanmaz, ahlaksız ve aptal olduğuna gelecekte ona bunu bir kez daha hatırlatan/hissettiren herkese öfke duyacaktır. Ya da muhataplarına bu yargıyla davranacaktır. Üstelik araştırmalar 0-6 yaşta çocukların kendileriyle ilgili yargıları da sorgusuz sualsiz kabul ettiğini söylüyor.
Hepimiz Ahsen-i Takvim ve Esfel-i Safilin arasında kulluk imtihanı vermekteyiz. Bizi aziz ve çocuklarımıza emanetçi kılan Rabbimize karşı, çocuklarımızın onurlarına vurduğumuz her darbede kendimizi mahcup hissetmeliyiz.
Eleştirilecek, kötülenecek olan varsa o da eylemdir. Bir çocuk eleştirilen şeyin eylem olduğunu fark ettiğinde, olayı onuruna yapılmış bir darbe saymaz. Böylece bir anne baba, o davranışı kim yaparsa yapsın kötü olduğu mesajını verir çocuğuna.
yazının devamı için;
http://www.gazetevahdet.com/onur-dedigin-herkese-lazim-964yy.htm
6 Yorum Yorum Yaz