PKK ve Kadın Hareketleri

feminist beden bizimŞiddet konusunda çalışan uzman bir okurumun mesajını paylaşıyorum.


"Öcalan’ın Marksist, radikal feminist ve sosyalist düşünürlerin görüşlerinden etkilenerek aileyi mücadele edilmesi, hatta ortadan kaldırılması gereken bir kurum olarak gördüğü, aile kurumunu, “PKK hareketinin gelişimini dumura uğratan, adeta onu dizginleyen, engelleyen bir gerici mihrak” olarak tanımladığı bilinmektedir (Öcalan, 1992:65).


Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 2011 yılı Haziran ayında kurulmasına müteakip ailelerin sosyal ve ekonomik olarak desteklenmesi yönünde politikaların uygulama başlamasıyla en çok tepkinin aynı kesimler tarafından dillendirilmesi ve kadın cinayetleri haberlerinin aniden çoğalması bu anlamda manidardır.


Buradaki amacın dikkatleri “aile”den uzaklaştırarak “kadın” üzerine yoğunlaşmasını sağlamak ve terör örgütlerine eleman kazandırabilmek için “yer açma” faaliyeti olduğu görülecektir.


Özellikle kadınlara yönelik zorla ve küçük yaşta evlendirilme, fiziksel ve cinsel istismar, okula gönderilmeme, töre cinayetleri v.b. uygulamaları 1990’lı yıllarda “özgürlük” temasını olarak işledi PKK.


2000’li yılların sonuna doğru bir kısım medyada yoğun bir şekilde gündem belirleme olarak yer bulan “kadın cinayetleri” konusunu “eşitlik” ve “adalet” temalarıyla işleyerek örgütü bir kaçış ve çıkış yolu olarak gösterme amacındadır. Söz konusu haberlerin KCK’ya yönelik başarılı operasyonların yapıldığı bir dönemde aniden yoğunlaşması manidardır.


Türkiye’de “aile” bütünlüğünün değil de o bütünlüğü meydana getiren kadın, çocuk ve genç gibi unsurların çeşitli psikolojik harp teknikleri kullanılarak özneleştirilmek istenmekte ve bütünün birer parçası olmalarından çok kendisinin bir bütün olduğu yönünde gri propagandalar yapılmaktadır ki temel de bu tehdit aile yapısının zayıflatılarak güçsüzleştirilmesi amacını taşımaktadır.


Son dönemlerde kadın ve çocukların yasa dışı gösteri ve eylemlerde ön saflarda kullanılmasının altındaki neden bu kişileri kamu görevlisinin "şiddetinden" koruyarak rahat hareket etmesinin önünü açmak ve istenmeyen bir durumda Türkiye Cumhuriyeti aleyhine tazminat davası kazanma gayretidir.


Bu nedenle “hak”, “adalet”, “özgürlük” ve “barış” kavramları arkasına gizlenmiş masum taleplerin kadın/anne ile çocuk arasındaki bağı koparacak ve aile bütünlüğünü zedeleyecek şekilde olmaması ve yasal düzenlemelerde bu durumun göz ardı edilmemesi gerektiği açıktır.


Son yıllarda, özellikle terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonra PKK belirli bir kamuoyunun desteğini sağlamak ve polis tarafından gelecek tepkileri yumuşatmak ya da bunların tepki çekmelerine yol açmak amacıyla örgüt lehine gösterilerde kadın ve çocukları ön saflarda tutmaya başladığı bilinmektedir(Dikici, 2008).


Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ile Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülkelerden birisi olan Türkiye’nin de, içinde yaşadığı ortamdan etkilenme açısından ciddi sorunlara yol açan çatışma, çocuk ve kadın kavramlarını kamuoyu ile paylaşarak bir an önce aktif çalışmalara katılması gerekir.


Söz konusu uluslar arası ve ulusal hukuki düzenlemeleri hazırlarken/onaylarken suç ve terör olgularını göz ardı etmemesi, erkeği kadına bağlı değil, kadın erkek denkliğini göz önüne alarak aile bütünlüğünü bozmayacak şekilde düzenleme yapılması, hakkın kötüye kullanılmasını (iftira, suç uydurma v.s.) engelleyecek düzenlemelere yer verilmesi gerekmektedir."



Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz