Rahim

"Kadın Olmasaydı Dünyada Yaşamanın Neşesi Kalmazdı." Mevlana

RAHİM

Oy oy oy, yorgunluktan ölüyorum. Ne gündü ya... İş yerinde canım çıktı bütün gün. Çok şükür evime geldim ama evde de işler beni bekliyor. Akşama yemek yok... Benim dizlerimde de derman yok. Önce şu kanepeye uzanıp biraz dinleneyim sonra basit bir şeyler hazırlarım.

Ah annem ah, kulakların çınlasın. "Oku kızım oku kızım, iş güç sahibi ol, ayaklarının üzerinde dur." demiştin. Ayaklarımın üzerinde duruyorum anne ama nasıl durduğumu bir de gel sen bana sor. Gündüz işte, akşam evde koşturmaktan ayaklarımın altı şişiyor anne. Ben ayaklarımın üstünde durmaktan yoruldum, biraz da popomun üstünde oturmak istiyorum. Yorulduğum zaman şöyle uzanıp rahat rahat dinlenmek istiyorum.

Bardak! Bardak sehpanın üzerinde duruyor, inanmıyorum ya. Dün sevgili kocam su içip bardağı da sehpanın üzerine koymuştu ve hâlâ kaldırmamış. Akşam gördüm bardağı sehpanın üzerinde ama kaldırmadım, onun kaldırmasını bekledim. Hani hayat ortaktı, hani ikimizde çalışıyorduk, hani bana ev işlerinde yardım edecekti, hani nerde? Adam su içtiği bardağı bile kaldırmamış. Sabah ben ondan önce çıkıyorum. Çıkmadan evi biraz toplar, bardağı kaldırır diye ümit etmiştim ama belli ki zahmet edip evi toplamamış.

Altı ay oldu evleneli. Hiç böyle hayal etmemiştim evliliği. Aşk evliliği bizim ki ama altı ayda kendime de biricik aşkıma gıcık olmaya başladım. Kocama sinir oluyorum, bana ev işlerinde yeterince yardım etmediği için. Kendime kızıyorum, zerre kadar ev işlerinden anlamayan biri olarak evlendiğim için. Çok zorlanıyorum.

Ah anne ah! Sitemim sana. Önce okuyorum diye sonra çalışıyorum yorulmayayım, diye hiç bir iş yaptırmadın. Dahası meyveyi bile soyup dilimleyip yanıma getirdin. Biliyorum sen yiyince benim mideme gideceğini bilsen benim için onları da yerdin. Ama olmuyor annem böyle. Eller böyle yapmıyor annem. El oğlu su içtiği bardağı bile kaldırmıyor annem.

Ah aptal kafam ah! Hadi annem bana kıyamadı yaptırmadı; ben niye düşünmedim. Ben gelin olacağım, yemek, çamaşır, ütü, bir el atayım bir öğreneyim demedim. Anamı yanımda götürecek halim yok, bilmiyor muydum bunu? Bir ev nasıl döner; niye demedim, bir öğreneyim niye demedim? Bekarken biraz iş yapıp pratiklik kazansaydım, şimdi işler bu kadar zoruma gitmezdi. Şu bardakla şurada bakışıp oturmazdık. Şu bardağı kaldırmak bu kadar zoruma gitmezdi.

Haftada bir yardımcı kadın geliyor, evi baştan aşağı bir temizliyor ama yetmiyor. Her gün ortalığı bir toparlamak gerekiyor. Hadi sabah kahvaltıdan vazgeçtik ama akşam yemek yemeden olmuyor. Sevgili midem! Sen de hiç durumdan anlamıyorsun; bu kadın yoruluyor demiyorsun. Ne aç gözlü bir şeysin sen ya...Ne yollasak öğütüyor, bir daha istiyorsun. İnsan bir şu bacaklara acır, şu bedene acır değil mi? Ne olur bir gün yiyip üç gün idare etsen? Ne olur yani? Hayat sanki bir avuç midenin etrafında dönüyor, hep senin için çalışıyoruz. Of of.

Ben de sanki laftan anlayacakmışsın gibi seninle konuşuyorum.

Ben kocama laf anlatamıyorum. Güya yemekleri Hakan'la birlikte yapacaktık ama beyefendi sadece bir salata yapıp kaçıyor mutfaktan. Evlendim evleneli dengem bozuldu. Kendimi bile tahlil edemiyorum. Yemek yapmayı sevip sevmediğimi anlayamadım. Bir oluyor yemek yapmaktan keyif alıyorum, bir oluyor bana büyük bir eziyet gibi geliyor.

Hele bir çay meselesi var ki evlere şenlik. Geçen hafta elimde çay tepsisi Hakan'ın çayını götürürken birden kendimi hizmetçi gibi hissettim. Niye kalkıp çayını kendi almıyordu ki? Ben onun hizmetçisi miyim? Bir eziklik psikolojisine girdim. Çay tepsisi götürüp salondaki masanın üzerine koydum, kendi çayımı alıp oturdum.

Hakan çok şaşırdı. "Canım, benim çayımı niye vermedin?" diye sordu. "Kalk kendin al, ben senin hizmetçin miyim? Bundan sonra akşamları çay işi senin, çayı sen demle, benim çayımı da sen getir." dedim. Epey tartıştık. Yok çay içmenin keyfi sevdiğinin elinden olmasıymış, yok çay getirmek kadına yakışırmış da onun eline yakışmazmış. O günden beri inatlaştık evde çay içmiyoruz. Canım çok çay isterse sallama çay yapıyorum kendime.

Ya ne olacak bu evliliğin sonu bilmiyorum. Henüz ortada çocuk yok. Bir de çocuk olursa ben hem çalışıp hem nasıl çocuk bakıp bir de bu işlerin altından kalkarım. Yok yok gitmez bu evlilik böyle. Hakan'ın kendine bir çeki düzen vermesi lazım.

Zil çalıyor. İnanmıyorum ya. Beyefendi anahtarla kapı açmayı da mı bıraktı? Kapıyı da mı ben açmalıyım? Of of.

"Niye zile basıyorsun?" diyerek kapıyı bir açtım karşımda ebe annem. Doğumumu yaptıran kadın. Annemin arkadaşı olduğu için hep görüşürüz. Düğünden beri görmemiştim. Dünyaya gelmeme yardım eden kadının tam dünyadan bıktığım bir anda bana gelmesinde bir hikmet olabilir mi? Sıkıca kucakladım onu. Dünyadan geri dönüş bileti falan getirmiş olabilir miydi acaba bana?

Ebe annemin getirdiği paketin içinden geri dönüş bileti çıkmadı. Çok sevdiğimi bildiği için bana sarma yapıp getirmiş. Asma yapraklarından kendi elleri ile minik minik sarmış. Pişirmiş, taze taze almış gelmiş. Hemen ayak üstü bir kaç tane atıştırdım. Hakan da sever sarmayı, akşam yemek işini kurtardım demektir.

O kadar bunalmışım ki daha oturur oturmaz ebe anneme ne kadar derdim varsa anlattım. Dikkatle dinledi beni:

"Kadın için hem tam gün dışarıda çalışıp hem ev işlerini yapmak çok yorucu yıpratıcı kızım. İhtiyacın yoksa çalışmayı bırak, ihtiyacın varsa yarım gün çalışacak bir iş bul kendine, böyle olmaz. Yuvandan, kocandan vazgeçene kadar işinden vazgeç. Para sana mutluluk vermez." dedi.

Evet ya. Ben aslında iş yüzünden yuvamdan vazgeçmek üzereyim ama bunu görmezden geliyorum. Ebe annem çok net bir tablo çizdi. Bu iş konusunu Hakan'la konuşmalıyım. Fakat bir de ev işleri ve yemek yapma meselesi var.

"İyi de ebe anne ben evde otursam da yemek yapmayı sevmiyorum, o ne olacak?"

"Seversin güzel kızım seversin; kadın olduğuna göre mutfağı seversin. Kadınlığın hamurunda var beslemek. Yaradan'ımız biz kadınlara rahim vermiş. Kendi adından Rahîm isminden, merhametinden. Bizim rahmimiz ne yapar? Bebeği besler, büyütür. Kadın için mutluluktur bu. Rahmin kadına etkisidir olarak her kadın üretmeyi, beslemeyi sever. Erkeklerden en önemli farkımızdır bu aynı zamanda. Erkeklerde rahim olmadığı için yedirme, besleme güdüleri gelişmemiştir."

"Fakat en iyi aşçılar erkeklerden çıkıyor."

"Erkekler yemek yapamaz demedim kızım. Yaparlar, isterlerse çok da güzel yaparlar fakat yedirme bölümü ile pek ilgilenmezler. Elinde mama, çocuğunun peşinde koşan kaç baba gördün sen? Ya da sofrada ev halkının ya da misafirlerin ne kadar yemek yediğini takip eden erkek sayısı kaç tanedir?"

"Fazla değildir herhalde."

"Erkek kendi oturur yer, etrafını pek takip etmez. Kadın sürekli kim ne kadar yer ona bakar. Yaptığı yemekler yendikçe mutlu olur. Yenmezse üzülür. Daha fazla yemeleri için çocuklarına, eşine ya da misafirlerini 'Biraz daha yeseydiniz' diye teklif eder. Sen sofrada bir birlerine 'Allah aşkına biraz daha ye.' diye ısrar eden kaç erkek gördün?"

Ya bu ebe annem de çok komik. Güldürdü beni şimdi.

"Fakat kadınlar bunu çok yaparlar kızım. Mutfak kadınındır; terapi yeridir, besleme yeridir, büyütme yeridir, üretme yeridir. Rahmini yaşatma yeridir. Erkek kazanır; kadın üretir. Ev kadınlığı aşağılanıyor. Dışarıda ücret karşılığı çalışan kadın üretiyor da evdeki kadın üretmiyormuş gibi. Kadının işi para kazanmak değildir. Kadın toplumu doğurur, besler, yetiştirir ve büyütür. Bundan daha önemli bir iş var mıdır?"

"Öyle olunca da kadınlar her şeyden geri kalıyorlar ama. Arka planda yaptıklarının kıymeti bilinmiyor. Bilim insanları hep erkek, sonra da kadınlar bir şey icat etmiyor, diye kadınları hor görüyorlar."

"Bu sözler kadınları ve erkekleri birbirine düşman etmek, birbirlerine karşı yarışa sokabilmek için söylenen kötü niyetli, yanıltıcı sözlerdir. Kadın ve erkek birbirinin tamamlayıcısıdır. Erkek kazanır, kadın onu çoğaltır, büyütür, yayar. Her konuda bu böyledir. Alimlerin çoğu erkektir fakat onların tahsil ettiği ilmi çoğaltan, yayan ve yaşatan kadınlardır. Yayılmayan ve kullanılmayan ilmin kimseye bir faydası yoktur. Bu yüzden birinden biri eksik olursa hiç bir şey olmaz. Kadın ve erkeğin rakipmiş gibi birbirleri ile yarışmaları ailelere ve toplumlara zarardan başka bir şey getirmez."

"Haklısın galiba ebe anne. Ben de Hakan'la yarışa girdiğimi fark ediyorum bu da beni yoruyor ve kızgınlaştırıyor. Ama Hakan da birazcık yardım etsin değil mi? Çayı bari demlesin. Çay demlemek de rahimle ilgili mi yoksa?"

Ebe annemi güldürdüm.

"O kadar da değil. Tabii ki erkek çay demler ama sunumunu sen yapmalısın. Sunum da kadınca bir şeydir. Tepsiye çayı koy, yavaş yavaş yürüyerek, salınarak getir kocana, sevgiyle ikram et."

"Hımmm, öyle diyorsun yani."

"Evet kızım aynen öyle diyorum. Evde herkes yaratılışına uygun işleri yaparsa evlilikte dengeler bozulmaz. Erkek ev işlerinde hanıma yardımcı olsun, bu güzel bir şeydir ama hanımından daha çok ev işi yapıyorsa orada bir aksaklık var demektir. Çok fazla ev işi yapan erkeklerde detaycılık gibi kadın huyları görülmeye başlıyor. "

"Yapay rahim üretiyorlardır içlerinde belki. Bakmak lazım."

"Allah iyiliğini versin kızım. Olabilir. Rabbimiz vücudumuzu çok muhteşem yaratmış. Bir şeye ihtiyacı olduğunda vücut onu üretir. Sürekli ev işleri yapan erkek beyni de kendine ihtiyacı olan rahmi bir köşesinde üretiyordur belki de.

"Kadın mutfaktan uzak kalınca ne oluyor ebe anne? Bana kalsa evde bir şey pişirmem, hep dışarıdan hazır yemek getirtirim."

"Kadın da mutfaktan uzak kaldıkça kadınlığından uzaklaşıyor, erkekleşiyor, kızım. Sen mutfağında ürettikçe, besledikçe aslında kadınlığını beslemiş oluyorsun."

Ebe annemle biraz daha sohbet ettik, sonra gitti. Canım ya. İyi ki geldi. Sıkıntı mıkıntı kalmadı bende. O gidince önce bardağı yerinden kaldırdım. Ağır suçlu gibi orda durup duruyordu. Ebe annem gelmeden önce bardak sebebi ile akşama iyi bir çınğar çıkarmayı düşünüyordum, vazgeçtim, değmez bir bardak için.

Mutfağa girdim. Sevgiyle baktım mutfağıma, terapi odama. Bir çorba koydum ocağa. Sarmanın yanına güzel bir salata yaptım. Mutfaktaki her şey gözüme bir başka güzel görünmeye başladı. Maydanoz, kıvırcık, soğan, domates, limon ve zeytinyağı. Allah'ım ne kadar güzel yaratmışsın hepsini. Çok teşekkür ederim sana. Hayatımda ilk defa bu kadar sevgiyle yemek yaptım. Mutfakla barıştım artık ya... Sanki üzerimden büyük bir yük kalktı.

"Rahim" hikayesi "Eşim Aşkım Olsun' kitabımdan

Evlliik kitaplarımın kapakları değişti. Onları sizlerle paylaşmak istiyorum. Yeni kapakları ben beğendim. Umarım sizler de beğenirsiniz.



 

 

 

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

71 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz