Sağlama

35_bÇocuk eğitiminde iyi yolda olduğumuzun sağlamasını nasıl yaparız? Sözümüzü dinleyen çocuklar mıdır her şeyin yolunda gittiğinin göstergesi? Derslerinde çok başarılı, her şeyi bir çırpıda anlayan ve öğrenen çocuklar mı? Hep boyundan büyük laflar eden çocuklar mı? Düzenli olanlar mı?

Ya da “Peki anneciğim/babacığım” diyenler mi? Bir kötü alışkanlığa bulaşmadan ergenliğini geçirenler mi? İyi bir meslek sahibi olanlar mı? Yaşlanınca bize bakacak olanlar mı?

***

En sık yaptığım şeylerden biri çocuklarla ve gençlerle sohbet etmek. Bu sohbetler sırasında takdirle karşıladığım gençleri bir de anne ve babalarından dinleyince durumun gördüğümden çok farklı olduğunu hissediyorum. Benimle konuşan çocuklar, sanki anneleriyle konuşan çocuklar değiller. Durumun bu kadar farkında, sorgulayan çocuklar yerine, sorumsuz ve isyankâr çocuk resimleri oluşuyor zihnimde onları anne ve babalarından dinlerken. Sanırım “beklentiler” bu farklılığın sebebi. Anne babalar beklentileri sebebiyle, çok net göremiyorlar çocuklarını. Görüş mesafelerini daraltıyor, onlardan bekledikleri şeyler.

Bunun yanında sosyal hayatın içinde düşe kalka inşa ettiğimiz kimliklerimiz var. Kimse yalancı, başarısız, geçimsiz, kendini beğenmiş, problemli, ikiyüzlü olarak anılmak istemez başkaları tarafından. O yüzden dışarıya gösterdiğimiz halimizle, yakınlarımızın gördüğü haller arasında farklar oluyor genelde

İşte tam da bu çelişkiler sebebiyle bir anne olarak amacımın ne olduğunu düşünüp durmaktayım. Annelik ve babalık hallerimizin çocuklarımızı sadece büyütüp, barınmalarını sağlamak dışında başka amaçları da içermesi gerektiğine inanıyorum çünkü. Birbirinden farklı mizaçlarla var olmaya çalışan çocuklarımızın anne ve babası olarak seçilmemizin bir sebebi olmalı öyle değil mi?

Ben annelik amacımın çocuklarımın kendi kendilerine kaldıklarında iç seslerinden kaçmayan bireyler olarak yetişmesi olduğunu düşünüyorum. İstiyorum ki çocuklarım yetişkin olduklarında, kurdukları her yeni ilişkide, içlerindeki sesle sürekli kendilerini suçlayan, eleştiren bireyler olmasınlar. Kaçmasınlar kendilerinden. Duydukları olumsuz bir cümlede alt üst olmasın dünyaları. Ve vicdan dediğimiz şey illa kendilerini paralayarak varlığını hatırlatmasın onlara.

Benim için çocuk eğitiminin sağlaması, başkalarıyla kurduğumuz değil, kendimizle kurduğumuz ilişkiyle şekillenen bir mesele çünkü. Bazen kendimizi yargılamaktan yorulduğumuz için, bu kadar sosyal insanlara dönüştüğümüzü düşünüyorum. Ama sonra, yeniden “Acaba benimle ilgili ne düşündü?” kısır döngüsüyle, insan yorgunu bireylere dönüştürüyor bu bizi. Bir çeşit kısır döngü… Kendinden kaçıp, yine kendi iç seslerine çarpmak yani…

Onaylanmak, kabul görmek, kendini değerli hissetmek hep bu iç muhasebelerin sonucunda, bizi başka biri gibi davranmaya götüren hisler değil mi?

Öteki ile kurduğumuz, onların söyledikleri üzerinden oluşturduğumuz ebeveynlik dili sağlamasının bu sebeple yanıltıcı olduğunu düşünüyorum. Zaten toplum yanlış davranışı reddederek, dışlayarak, yok sayarak, diğerlerinden ayırarak, doğru davrananı severek, saygı göstererek ilişkilerde kıvamını bulmasına yardım ediyor insana. Bazıları bu ilişki ağına “kendisi” olarak dahil oluyor, bazısı olmadığı kişi olarak…

Kendimizle baş başa kaldığımızda soralım “içimde konuşan ses bana mı ait, yoksa anne/babamızın seslerini taklit eden bir eleştiri makinesi mi var içimde?” diye.

Bu cevapla, aslında kendinden kaçan değil, kendiyle baş başa kaldığında iç sesiyle kavga etmeyen çocuklar yetiştirmenin, tüm beklentilerden önemli olduğunu görebiliriz diye düşünüyorum.

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

1 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz