Yadeli Mutluluk
- 21-08-2014
- KATEGORİ Semiha Özgür Sezer
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Danışmanlığım esnasında henüz 7 yaş ile 13 yaş arası çocukların mutlu değilim cevapları beni hep düşündürtmüştür.
Hayatın en sorunsuz, en sakin ve kirsiz dönemini yaşayan , yolun başında olan çocuklar neden mutsuzum cevabını verir?
Hamilelik döneminde kadınların bir gerçeği vardır bildiği ve birbirlerini uyardığı ; ‘’aman stres yapma,karnındaki çocuk hisseder ona yansır.’’
Bir çok bilimsel araştırmada bunu doğrular niteliktedir. Çocuk anne karnında strese maruz kaldığında,beyin gelişimini etkilediği gibi ,organların yapım aşamasında çocuğun konjenital anormallik ile doğmasında yüzde elli oranında artışa sebebiyet verebiliyor. Stresin boyutu ölü doğum riskini de artırıyor.
Bebeğin bu kadar etkilendiği doğum öncesi dönemi düşündüğümüzde,doğumdan sonrası yaşantı içinde karşılaşılacak durumları tahmin etmemek mümkün değil.Çocuk hangi dönemde olursa olsun, maruz kaldığı olumsuzluklardan ciddi boyutta etkilenebiliyor.Ve bu huzursuzluğunu ‘mutsuzluk’ olarak tarif ediyor.
Halbuki bir zamanın çocukları bizler, şimdi şöyle anlatırız eskileri yad ederek;
‘Eskiden çok mutluyduk. Sizin gibi bilgisayarlarımız son model arabalarımız yoktu. Toprağa hane yapıp taş turlardık. Bir ayakkabımız olurdu senelerce giyerdik. Ailemizin yakasına yapışıp istediğimiz oyuncağı almaları için baskı yapmayı düşünemezdik bile.
Çamurdan ve iplerden bebek yapıp oynardık. Akşamın en geç saatlerinde komşular annemizle çay yudumlarken ,bizde sokakta top oynar,saklambaç oynardık.Dolu dolu kitaplar yoktu.Cin Alinin maceralarını okur,TRT de çocuk korosunu dinler,Susam Sokağını izlerdik.
Böyle çeşit çeşit avm leri bile hayal edemezdik. Yumurtamızı kendimiz götürür, sıcak pide yaptırmak için sıraya girerdik biz çocukken.
Koşardık ve tabi düşerdik. Ama hiç annemize babamıza şikayet etmek aklımıza bile gelmezdi. Kendi sorunumuz der, yaramıza kendimiz üflerdik. Düştüğümüz yere kızıp vuran ellere,hiç şahit olmazdık.
Biz karanlıktan da,yalnızlıktan da korkmazdık.Çünkü kötü kahramanlar hiç yoktu dünyamızda.Ya Gargameli bilirdik,yada İskeletoru.Onlara da He-man ve Şirin Baba gerekeni yapardı.
Biz doğa ile oynardık,ailemize pek iş bırakmazdık.Sadece dışarıdan bağırırdık
- anne ekmek arası domates hazırlasana… Onu yer oyuna devam ederdik.’’
Bunları hatırlayıp özlem duyarak yadeden ne çok yetişkin var.Ve şimdi mutsuzum diyen çocuklarda tekerrür ederek, yade cümleleri kuşaktan kuşağa aktarılacak .
Bazı şeyler geçmişte kalınca değerli oluyor .Bu gün dünü aratıyor.Her gün bir önceki günümüze özlem duyarak yaşıyoruz.Yada geçmiş kötü anılarla dolsa da acısı geçince, mutlu günlerim diyerek etiketliyoruz.
Değer vermek, değerini bilmek …
Yaşadığımız her günün kıymetini gösteriyor bu sorgulayışımız.Her sağlıklı,sevdiklerimiz ile beraber geçirdiğimiz gün ilerde ‘mutlu günlerim’ diye adlandırdığımız günler aslında.Yani yaşamak,nefes almak,en büyük değer.
Hayatın en sorunsuz, en sakin ve kirsiz dönemini yaşayan , yolun başında olan çocuklar neden mutsuzum cevabını verir?
Hamilelik döneminde kadınların bir gerçeği vardır bildiği ve birbirlerini uyardığı ; ‘’aman stres yapma,karnındaki çocuk hisseder ona yansır.’’
Bir çok bilimsel araştırmada bunu doğrular niteliktedir. Çocuk anne karnında strese maruz kaldığında,beyin gelişimini etkilediği gibi ,organların yapım aşamasında çocuğun konjenital anormallik ile doğmasında yüzde elli oranında artışa sebebiyet verebiliyor. Stresin boyutu ölü doğum riskini de artırıyor.
Bebeğin bu kadar etkilendiği doğum öncesi dönemi düşündüğümüzde,doğumdan sonrası yaşantı içinde karşılaşılacak durumları tahmin etmemek mümkün değil.Çocuk hangi dönemde olursa olsun, maruz kaldığı olumsuzluklardan ciddi boyutta etkilenebiliyor.Ve bu huzursuzluğunu ‘mutsuzluk’ olarak tarif ediyor.
Halbuki bir zamanın çocukları bizler, şimdi şöyle anlatırız eskileri yad ederek;
‘Eskiden çok mutluyduk. Sizin gibi bilgisayarlarımız son model arabalarımız yoktu. Toprağa hane yapıp taş turlardık. Bir ayakkabımız olurdu senelerce giyerdik. Ailemizin yakasına yapışıp istediğimiz oyuncağı almaları için baskı yapmayı düşünemezdik bile.
Çamurdan ve iplerden bebek yapıp oynardık. Akşamın en geç saatlerinde komşular annemizle çay yudumlarken ,bizde sokakta top oynar,saklambaç oynardık.Dolu dolu kitaplar yoktu.Cin Alinin maceralarını okur,TRT de çocuk korosunu dinler,Susam Sokağını izlerdik.
Böyle çeşit çeşit avm leri bile hayal edemezdik. Yumurtamızı kendimiz götürür, sıcak pide yaptırmak için sıraya girerdik biz çocukken.
Koşardık ve tabi düşerdik. Ama hiç annemize babamıza şikayet etmek aklımıza bile gelmezdi. Kendi sorunumuz der, yaramıza kendimiz üflerdik. Düştüğümüz yere kızıp vuran ellere,hiç şahit olmazdık.
Biz karanlıktan da,yalnızlıktan da korkmazdık.Çünkü kötü kahramanlar hiç yoktu dünyamızda.Ya Gargameli bilirdik,yada İskeletoru.Onlara da He-man ve Şirin Baba gerekeni yapardı.
Biz doğa ile oynardık,ailemize pek iş bırakmazdık.Sadece dışarıdan bağırırdık
- anne ekmek arası domates hazırlasana… Onu yer oyuna devam ederdik.’’
Bunları hatırlayıp özlem duyarak yadeden ne çok yetişkin var.Ve şimdi mutsuzum diyen çocuklarda tekerrür ederek, yade cümleleri kuşaktan kuşağa aktarılacak .
Bazı şeyler geçmişte kalınca değerli oluyor .Bu gün dünü aratıyor.Her gün bir önceki günümüze özlem duyarak yaşıyoruz.Yada geçmiş kötü anılarla dolsa da acısı geçince, mutlu günlerim diyerek etiketliyoruz.
Değer vermek, değerini bilmek …
Yaşadığımız her günün kıymetini gösteriyor bu sorgulayışımız.Her sağlıklı,sevdiklerimiz ile beraber geçirdiğimiz gün ilerde ‘mutlu günlerim’ diye adlandırdığımız günler aslında.Yani yaşamak,nefes almak,en büyük değer.
3 Yorum Yorum Yaz