Şiddetin Değişen Tanımı (Şiddet Dosyası 1)
- 03-05-2020
- KATEGORİ Sema Maraşlı
- YAZAR Sema Maraşlı
Dünya Sağlık Örgütü'nün 2002 yılında yaptığı şiddet tanımı:
“ŞİDDET: Kişinin kendisine, bir başkasına, bir gruba ya da bir topluluğa karşı, yaralama, ölüm, psikolojik tahribat, kötü gelişim ya da yoksunluk hissi ile sonuçlanan veya sonuçlanma olasılığı yüksek, gerçek veya tehditle bir bilinçli fiziksel kuvvet ya da güç kullanımı” olarak tanımlıyor.
Bu tanımda şiddet üç kategoriye ayrılmış:
1-Kendine yönelik şiddet
2-Kişiler arası şiddet
3-Toplu şiddet
Fakat Dünya Sağlık Örgütü şiddet tanımını son yıllarda değiştirdi. Yeni tanım:
“ŞİDDET: Fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması durumu" olarak tanımlanmıştır.
Oysa bir önceki tanım daha kapsayıcı bir tanım iken yeni tanımda eklenin “iktidar” kelimesi ile şiddetin sadece erkekten kadına olduğu algısı oluşturulmuş ve kişinin kendine yaptığı şiddet ve topluluğa yapılan şiddet de yok sayılmıştır. Bu tanım değişikliğinden çıkan SONUÇ; şiddeti konuşma dilinin de şiddet içerdiği gerçeğidir.
Ülkemizde şiddet ile ilgili çalışmalara baktığımız zaman tıpkı WHO nün yeni tanımındaki gibi kendine yönelik şiddet ve topluluğa şiddet yok sayılıyor sadece kadın ve erkek arasındaki şiddete odaklanılıyor. İki erkek ya da iki kadın arasında olan şiddet ise pek fazla kişinin ilgi alanı olmuyor. Taraflardan biri kadın biri erkek değilse şiddet basite alınıyor.
Gerek devlet kurumları gerek sivil toplum kuruluşları sadece kadın ve erkek arasındaki şiddete odaklanmış durumda. Ve az da olsa çocuklara ve yaşlılara yönelik şiddete.
Dünya Sağlık Örgütü’nün önceki tanımında yer alan kendine yapılan şiddet de önemli bir konu.
Kişinin kendine yaptığı şiddet: İntihar ve intihar girişimi, alkol ve madde bağımlılığı gibi kişinin kendine zarar verdiği şiddet türleri ve bunları önleme yolları da görmezden gelinmemeli.
TÜİK verilerine göre 2018 yılında ölümle sonuçlanan intihar sayıları 3 bin 161 kişi oldu. İntihar edenlerin yüzde 75,6'sını erkekler, yüzde 24,4'ünü kadınlar oluşturuyor. (2)
Bu insanlar neden canına kıymak istedi? İntiharlarda erkek sayısı neden daha fazla? Erkekler üzerinde bir toplum baskısı mı var? Ölenlerin yakınlarının gösterdiği sebepler nedir? İçlerinde bazılarının cinayet olma ihtimali var mı?
Topluluğa Şiddet: Politik, ekonomik ya da sosyal amaçlarına erişmek için başka bir gruba ya da insan topluluğuna karşı şiddet kullanmak.
Mesela medyanın kullandığı şiddet dili ile toplum olarak şiddete maruz kalıyoruz.
Kişisel ve topluma yapılan şiddet de sebep ve sonuçları ile mutlaka araştırılmalı. Şiddet doğru tanımlanmadan yapılan çalışmalar yetersiz kalacak hatta tam tersi etki gösterecektir.
Şiddet Doğru Tanımlanmıyor
Adalet Bakanlığı’nın internet sitesinde şiddetin tanımı şöyle yer alıyor:
“ŞİDDET, bireyin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik yönden zarar görmesiyle ya da acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır. Şiddet, özel veya kamusal alanda (evde, aile bireyleri arasında, sokakta, iş yerinde) meydana gelebilir.” (1)
Bakanlığın tanımında da şiddet sadece bireysel şiddete indirgenmiş. Hatta bireyden de öncelikli olarak kadına indirgenmiş. Bu bağlamda baktığımızda Dünya Sağlık Örgütü ’nün yeni tanımı esas alınmış.
Adalet Bakanlığı'nın aynı sitesinde şiddet mağduru tanımı da var.
Şiddet mağduru kimdir?
“Şiddet içeren tutum ve davranışlara maruz kalan
Şiddet içeren tutum ve davranışlara maruz kalma tehlikesi bulunan
Şiddetten etkilenen
Şiddetten etkilenme tehlikesi bulunan
Kadınlar
Çocuklar
Aile Bireyleri
Tek Taraflı Israrlı Takip mağdurları şiddet mağdurlarıdır.”
Şiddet mağdurunun içinde erkeğin adı bile yok. Aile bireyleri tanımı içinde kadından sıra gelirse erkeğin de şiddet gördüğü kabul edilecek.
Adalet Bakanlığı'nın sitesinde bu tanımın çizim yapılmış görselinde şiddetten korunmaya çalışan bir kadın ve arkasında çocukları var. Bu görselin karşısında karısını ve çocuklarını döven bir erkek figürü hayalimizde canlanıyor. Bu çok hatalı bir bakış açısı. Erkeği ve kocayı kötü göstererek şiddeti bitiremeyiz, tam aksi şiddeti artırırız.
Şiddet mağduru tanımı içinde erkeğin olmaması ilginç. Konu sadece fiziksel şiddet olsa, erkeklerin kadınlardan fiziki olarak güçlerinin fazla olmasından dolayı belki anlaşılabilir, fakat burada psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet de şiddet tanımı içinde olduğu için kadınların erkeklere psikolojik şiddet uygulamayacağı ya da erkeklerin bundan etkilenmeyeceği ön kabulü ile yapılmış bu çalışma hiç de adaletli durmuyor.
Can candır; canın kadını ve erkeği olmaz. Şiddete insan temelli bakmak lazım. Kadına yönelik şiddet, erkeği yönelik şiddet, diye ayırmak kişileri cinsiyet odaklı değere götürür. Bu da anayasaya ve insan haklarına aykırıdır. Üstün cinsiyet olduğunu ilan eden kadınlara da rastlıyoruz günümüzde.
Adalet Bakanlığı’nın kişilerin ruh sağlığını bozan şiddet ve topluma karşı işlenen şiddet suçları ile ilgili olarak da kanuni düzenlemeleri hayata geçirmesi gerekiyor. Tek taraflı kanuni düzenlemeler şiddeti artırır. Nitekim kadını korumak adına imzalanan İstanbul Sözleşmesi ve sözleşmeye dayalı çıkarılan 6284 sayılı kanundan sonra kadına yönelik şiddet hiç olmadığı kadar arttı.
Yine Adalet Bakanlığı'nın sayfasından devam etmek istiyorum. Ev içi şiddet tanımına bakalım.
Ev işi şiddet: “Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti ifade eder. Ev içi şiddet için aynı evde yaşama şartı aranmaz. Ev içi şiddet, yakın ilişkideki kişiler arasında meydana gelen şiddettir. Bu şiddet aile bireyleri, boşanmış veya ayrı yaşayan kişiler ya da nişanlılar gibi yakın ilişkideki kişiler arasında olabilir.”
Aynı evde yaşamadığı ve aile olmadıkları halde evlilik dışı birliktelikleri ev içi şiddet saymak öncelikle ailenin mekanı olan evi, şiddet mahali olarak göstermeye sebep olur.
Adalet Bakanlığı’nın şiddet ile ilgili sayfasında şiddet döngüsü ile ilgili bir bölüm var:
“ŞİDDET DÖNGÜSÜ”
Şiddet, genelde bir döngü halinde gerçekleşmektedir. Bu durum, kadının şiddete uğradıktan sonra gerekli önlemleri almak için harekete geçmesinde de bir engel oluşturmaktadır. Şiddetin tekrarlanabileceğini bilmek, erken önlem almak açısından önemlidir.
Gerginlik Dönemi
Şiddet uygulayan kişi çeşitli sorunları bahane ederek gerginlik yaratır. Şiddet uyguladığı kişinin davranışlarını kontrol etmeye çalışır. Yapması ve yapmaması gerekenleri söyler. Mağdur kendini endişeli hisseder, gergin atmosferi hafifletmeye,sözleri ve davranışları konusunda dikkatli olmaya çalışır.
Kriz Dönemi
Şiddet uygulayan, sözlü, psikolojik, fiziksel, cinsel veya ekonomik olarak karşısındaki kişiye saldırır. Mağdur kendini aşağılanmış, üzgün hisseder ve haksızlığa uğrar.
Pişmanlık Dönemi
Şiddet uygulayan, pişman olup veya pişman olduğunu söyleyip mağdurun gönlünü almaya çalışır ve olumlu bir tutum sergiler. Mağdur, şiddet uygulayanın çabalarını olumlu karşılar.
Bahane Dönemi
Şiddet uygulayan, davranışları için bahaneler üretir. Mağdur, şiddet uygulayanın bahanelerini (gerekçelerini) anlamaya çalışır, değişmesi için yardım eder, kendi algılarından şüphe eder ve durum için kendini sorumlu hisseder.”
Bakanlığın sitesinde tarif edilen şiddet döngüsüne baktığımız zaman buradaki şiddet döngülerini kadınlar da erkeklere uyguluyorlar.
Hatta psikolojik ve duygusal şiddeti kadınlar erkeklere çok daha fazla uygularlar.
Şiddet konusunda yanlı ve tek taraflı araştırmalardan vazgeçilmeli. Kadına yönelik şiddet araştırmaları ile birlikte erkeğe yönelik şiddet araştırmaları yapılmadıkça tek taraflı yapılan araştırmalar bizi doğru sonuçlara götürmez.
Her iki kişi arasında yaşanması muhtemel olan böyle gerginlikleri şiddet sarmalı olarak tanımlamak ve biriyle aranda gerginlik varsa şiddet sarmalına girebilirsin hemen şikayette bulun gibi bir yönlendirme kişilerin hayatlarındaki problemleri çözmek yerine, sevdiklerini üzerini çizmelerine sebep olur. Bu da bireylere ve dolayısıyla aile kurumuna zarar vermektedir.
Dış etkenler aile içi şiddetin kaynağı haline gelmektedir. Bir problem olduğunda hemen polisi aramak, kişileri basit şeyleri şikayet etme gibi negatif tutumlara iter ve bu tutumlar toplumda yayıldıkça şiddet içinden çıkılmaz bir hal alır.
Not:Bu çalışma Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) nun
"Şiddet Toplumundan Merhamet Toplumuna" (2019) başlıklı çalıştayında yaptığım
"Şiddet Dilinden Şefkat Diline" başlıklı konuşmamın sunum yazısının genişletilerek düzenlenmiş yeni halidir. Bölüm bölüm yayınlayacağm inşallah.
Kaynaklar:
1)http://www.evicisiddet.adalet.gov.tr/SIDDET_NEDIR.html
2)https://www.ntv.com.tr/turkiye/2018-yili-olum-istatistikleri-aciklandi,UmgvWbK3U0aXf2Z4KKIW0w
“ŞİDDET: Kişinin kendisine, bir başkasına, bir gruba ya da bir topluluğa karşı, yaralama, ölüm, psikolojik tahribat, kötü gelişim ya da yoksunluk hissi ile sonuçlanan veya sonuçlanma olasılığı yüksek, gerçek veya tehditle bir bilinçli fiziksel kuvvet ya da güç kullanımı” olarak tanımlıyor.
Bu tanımda şiddet üç kategoriye ayrılmış:
1-Kendine yönelik şiddet
2-Kişiler arası şiddet
3-Toplu şiddet
Fakat Dünya Sağlık Örgütü şiddet tanımını son yıllarda değiştirdi. Yeni tanım:
“ŞİDDET: Fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması durumu" olarak tanımlanmıştır.
Oysa bir önceki tanım daha kapsayıcı bir tanım iken yeni tanımda eklenin “iktidar” kelimesi ile şiddetin sadece erkekten kadına olduğu algısı oluşturulmuş ve kişinin kendine yaptığı şiddet ve topluluğa yapılan şiddet de yok sayılmıştır. Bu tanım değişikliğinden çıkan SONUÇ; şiddeti konuşma dilinin de şiddet içerdiği gerçeğidir.
Ülkemizde şiddet ile ilgili çalışmalara baktığımız zaman tıpkı WHO nün yeni tanımındaki gibi kendine yönelik şiddet ve topluluğa şiddet yok sayılıyor sadece kadın ve erkek arasındaki şiddete odaklanılıyor. İki erkek ya da iki kadın arasında olan şiddet ise pek fazla kişinin ilgi alanı olmuyor. Taraflardan biri kadın biri erkek değilse şiddet basite alınıyor.
Gerek devlet kurumları gerek sivil toplum kuruluşları sadece kadın ve erkek arasındaki şiddete odaklanmış durumda. Ve az da olsa çocuklara ve yaşlılara yönelik şiddete.
Dünya Sağlık Örgütü’nün önceki tanımında yer alan kendine yapılan şiddet de önemli bir konu.
Kişinin kendine yaptığı şiddet: İntihar ve intihar girişimi, alkol ve madde bağımlılığı gibi kişinin kendine zarar verdiği şiddet türleri ve bunları önleme yolları da görmezden gelinmemeli.
TÜİK verilerine göre 2018 yılında ölümle sonuçlanan intihar sayıları 3 bin 161 kişi oldu. İntihar edenlerin yüzde 75,6'sını erkekler, yüzde 24,4'ünü kadınlar oluşturuyor. (2)
Bu insanlar neden canına kıymak istedi? İntiharlarda erkek sayısı neden daha fazla? Erkekler üzerinde bir toplum baskısı mı var? Ölenlerin yakınlarının gösterdiği sebepler nedir? İçlerinde bazılarının cinayet olma ihtimali var mı?
Topluluğa Şiddet: Politik, ekonomik ya da sosyal amaçlarına erişmek için başka bir gruba ya da insan topluluğuna karşı şiddet kullanmak.
Mesela medyanın kullandığı şiddet dili ile toplum olarak şiddete maruz kalıyoruz.
Kişisel ve topluma yapılan şiddet de sebep ve sonuçları ile mutlaka araştırılmalı. Şiddet doğru tanımlanmadan yapılan çalışmalar yetersiz kalacak hatta tam tersi etki gösterecektir.
Şiddet Doğru Tanımlanmıyor
Adalet Bakanlığı’nın internet sitesinde şiddetin tanımı şöyle yer alıyor:
“ŞİDDET, bireyin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik yönden zarar görmesiyle ya da acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır. Şiddet, özel veya kamusal alanda (evde, aile bireyleri arasında, sokakta, iş yerinde) meydana gelebilir.” (1)
Bakanlığın tanımında da şiddet sadece bireysel şiddete indirgenmiş. Hatta bireyden de öncelikli olarak kadına indirgenmiş. Bu bağlamda baktığımızda Dünya Sağlık Örgütü ’nün yeni tanımı esas alınmış.
Adalet Bakanlığı'nın aynı sitesinde şiddet mağduru tanımı da var.
Şiddet mağduru kimdir?
“Şiddet içeren tutum ve davranışlara maruz kalan
Şiddet içeren tutum ve davranışlara maruz kalma tehlikesi bulunan
Şiddetten etkilenen
Şiddetten etkilenme tehlikesi bulunan
Kadınlar
Çocuklar
Aile Bireyleri
Tek Taraflı Israrlı Takip mağdurları şiddet mağdurlarıdır.”
Şiddet mağdurunun içinde erkeğin adı bile yok. Aile bireyleri tanımı içinde kadından sıra gelirse erkeğin de şiddet gördüğü kabul edilecek.
Adalet Bakanlığı'nın sitesinde bu tanımın çizim yapılmış görselinde şiddetten korunmaya çalışan bir kadın ve arkasında çocukları var. Bu görselin karşısında karısını ve çocuklarını döven bir erkek figürü hayalimizde canlanıyor. Bu çok hatalı bir bakış açısı. Erkeği ve kocayı kötü göstererek şiddeti bitiremeyiz, tam aksi şiddeti artırırız.
Şiddet mağduru tanımı içinde erkeğin olmaması ilginç. Konu sadece fiziksel şiddet olsa, erkeklerin kadınlardan fiziki olarak güçlerinin fazla olmasından dolayı belki anlaşılabilir, fakat burada psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet de şiddet tanımı içinde olduğu için kadınların erkeklere psikolojik şiddet uygulamayacağı ya da erkeklerin bundan etkilenmeyeceği ön kabulü ile yapılmış bu çalışma hiç de adaletli durmuyor.
Can candır; canın kadını ve erkeği olmaz. Şiddete insan temelli bakmak lazım. Kadına yönelik şiddet, erkeği yönelik şiddet, diye ayırmak kişileri cinsiyet odaklı değere götürür. Bu da anayasaya ve insan haklarına aykırıdır. Üstün cinsiyet olduğunu ilan eden kadınlara da rastlıyoruz günümüzde.
Adalet Bakanlığı’nın kişilerin ruh sağlığını bozan şiddet ve topluma karşı işlenen şiddet suçları ile ilgili olarak da kanuni düzenlemeleri hayata geçirmesi gerekiyor. Tek taraflı kanuni düzenlemeler şiddeti artırır. Nitekim kadını korumak adına imzalanan İstanbul Sözleşmesi ve sözleşmeye dayalı çıkarılan 6284 sayılı kanundan sonra kadına yönelik şiddet hiç olmadığı kadar arttı.
Yine Adalet Bakanlığı'nın sayfasından devam etmek istiyorum. Ev içi şiddet tanımına bakalım.
Ev işi şiddet: “Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti ifade eder. Ev içi şiddet için aynı evde yaşama şartı aranmaz. Ev içi şiddet, yakın ilişkideki kişiler arasında meydana gelen şiddettir. Bu şiddet aile bireyleri, boşanmış veya ayrı yaşayan kişiler ya da nişanlılar gibi yakın ilişkideki kişiler arasında olabilir.”
Aynı evde yaşamadığı ve aile olmadıkları halde evlilik dışı birliktelikleri ev içi şiddet saymak öncelikle ailenin mekanı olan evi, şiddet mahali olarak göstermeye sebep olur.
Adalet Bakanlığı’nın şiddet ile ilgili sayfasında şiddet döngüsü ile ilgili bir bölüm var:
“ŞİDDET DÖNGÜSÜ”
Şiddet, genelde bir döngü halinde gerçekleşmektedir. Bu durum, kadının şiddete uğradıktan sonra gerekli önlemleri almak için harekete geçmesinde de bir engel oluşturmaktadır. Şiddetin tekrarlanabileceğini bilmek, erken önlem almak açısından önemlidir.
Gerginlik Dönemi
Şiddet uygulayan kişi çeşitli sorunları bahane ederek gerginlik yaratır. Şiddet uyguladığı kişinin davranışlarını kontrol etmeye çalışır. Yapması ve yapmaması gerekenleri söyler. Mağdur kendini endişeli hisseder, gergin atmosferi hafifletmeye,sözleri ve davranışları konusunda dikkatli olmaya çalışır.
Kriz Dönemi
Şiddet uygulayan, sözlü, psikolojik, fiziksel, cinsel veya ekonomik olarak karşısındaki kişiye saldırır. Mağdur kendini aşağılanmış, üzgün hisseder ve haksızlığa uğrar.
Pişmanlık Dönemi
Şiddet uygulayan, pişman olup veya pişman olduğunu söyleyip mağdurun gönlünü almaya çalışır ve olumlu bir tutum sergiler. Mağdur, şiddet uygulayanın çabalarını olumlu karşılar.
Bahane Dönemi
Şiddet uygulayan, davranışları için bahaneler üretir. Mağdur, şiddet uygulayanın bahanelerini (gerekçelerini) anlamaya çalışır, değişmesi için yardım eder, kendi algılarından şüphe eder ve durum için kendini sorumlu hisseder.”
Bakanlığın sitesinde tarif edilen şiddet döngüsüne baktığımız zaman buradaki şiddet döngülerini kadınlar da erkeklere uyguluyorlar.
Hatta psikolojik ve duygusal şiddeti kadınlar erkeklere çok daha fazla uygularlar.
Şiddet konusunda yanlı ve tek taraflı araştırmalardan vazgeçilmeli. Kadına yönelik şiddet araştırmaları ile birlikte erkeğe yönelik şiddet araştırmaları yapılmadıkça tek taraflı yapılan araştırmalar bizi doğru sonuçlara götürmez.
Her iki kişi arasında yaşanması muhtemel olan böyle gerginlikleri şiddet sarmalı olarak tanımlamak ve biriyle aranda gerginlik varsa şiddet sarmalına girebilirsin hemen şikayette bulun gibi bir yönlendirme kişilerin hayatlarındaki problemleri çözmek yerine, sevdiklerini üzerini çizmelerine sebep olur. Bu da bireylere ve dolayısıyla aile kurumuna zarar vermektedir.
Dış etkenler aile içi şiddetin kaynağı haline gelmektedir. Bir problem olduğunda hemen polisi aramak, kişileri basit şeyleri şikayet etme gibi negatif tutumlara iter ve bu tutumlar toplumda yayıldıkça şiddet içinden çıkılmaz bir hal alır.
Not:Bu çalışma Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) nun
"Şiddet Toplumundan Merhamet Toplumuna" (2019) başlıklı çalıştayında yaptığım
"Şiddet Dilinden Şefkat Diline" başlıklı konuşmamın sunum yazısının genişletilerek düzenlenmiş yeni halidir. Bölüm bölüm yayınlayacağm inşallah.
Kaynaklar:
1)http://www.evicisiddet.adalet.gov.tr/SIDDET_NEDIR.html
2)https://www.ntv.com.tr/turkiye/2018-yili-olum-istatistikleri-aciklandi,UmgvWbK3U0aXf2Z4KKIW0w
2 Yorum Yorum Yaz