Şikâyetim Var Yâ Rab!
- 08-01-2013
- KATEGORİ Nagehan İpek
- YAZAR Sema Maraşlı
“Şikâyet zayıfların silahıdır.” Hz. Ebu Bekir (r.a)
Ne güzel ifade etmiş Allah’ın kıymetli peygamberimin sıddık dostu. Şikâyet ve şikâyet Son günlerde bu cümle beni ciddi bir şekilde rahatsız eder oldu. Rabbimin sonsuz ve sınırsız bizlere bahşeddiği imkânları ve nimetleri görmezden, duymazdan ve hissetmeden nasılda uzaklaşmışsız.
Hep bir şikâyet hali, her an mutsuzluk durumu içindeyiz. Biz hangi ara bu kadar nankör olduk. Ne yazık ki bu hal içinde olduğumuzu bile bilmez durumdayız. Zaten her birey kendini tanıma erdemliliğine sahip olsaydı karmaşık ve anlaşılmaz insan topluluğu haline gelmezdik.
Her sözümüzün başında şikâyet, dertlenme; dağlar kadar derdimiz, ummanlar kadar sorunlarımız var.
Kocamızdan hiç memnun değiliz. Bekâr isek yalnızlığımızdan memnun değiliz.
Çocuklarımızdan asla razı değiliz.
Evimiz yaşanmaz halde.
Eşyalarımızın modası geçmiş durumda. Asla kullanışlı ve rahat değiller.
Oturduğumuz semt çok sıkıcı.daha lüks bir yerde kodaman insanların içinde pekâlâ yaşayabiliriz
Ailemiz çok suçlu durumda. Asla bizi sahiplenmiyorlar.
Arkadaşlarımız çok ilgisiz. Yeterince bize vakit ayırmıyorlar.
OFFFFF OFFFF!!! ÇOK DERDİMİZ VAR ÇOOOOKKKKK!!!!!
Aslında kendimizi de hiç sevmiyoruz. Aynaya bakıyoruz; bir gün kaşımızı beğenmiyoruz. Ertesi gün ‘Yüzümde ki kırışıklılar gün geçtikçe artıyor mu ne?’ serzenişleri. Çoğunlukla bedenimizle ilgili inanılmaz sorunlarımız var. Yiyip yiyip kilo almayanları bir kaşık su da boğasımız var. “Su içsem yarıyor. İnan çok dikkat ediyorum. Hâlâ istediğim kiloya inemedim.” Bu arada homidi gırtlak yemeye devam hali kısacası Vücudumuzla barışamadık gitti. Bu küslük nereye kadar bilemiyoruz. Çevremizdeki insanlar asla bize göre değildir. İnsanlarla bir türlü ortak bir noktada buluşamıyoruz. “Etrafımda beni sabırla dinleyecek kimsecikler yok.”
Bu kadar sorunla yaşanılır mı hiç? İki sözümüzün biri “Öleyim de kurtulun benden.” Bazen de ‘çekip gideceğim uzaklara’ haykırışları. Ölümümüzle cezalandırıyoruz yakınlarımızı ve çevremizi (Gerçi gidişimiz geride kalanlar için ceza mı ödül mü o da tartışılır ya.) Kendimizi tanımada o kadar eksiğiz ki farkında değiliz yaşarken çevremize verdiğimiz eziyeti. Unutup gafil olduğumuz ebedi âleme bu kadar şükürsüz, nankör, eli boş ve yüzü kara Allah’ın huzuruna nasıl varacağız? İşte bunu da düşünmekten de aciziz.
O başımızı alıp kendimizin bile adını bilmediği diyarlara gitme ne acıdır ki başlı başına bir blöftür.
Hadi bir cesaret gösterip gemileri yakıp gittik uzaklara diyelim. Ahhhh ah. Allah’ım bu nasıl bir gaflet halidir ki her nereye gidersek gidelim değişen zerre bir durum asla olmayacaktır. Çünkü o zayıf ve huysuz kişilik bizimle ayrılmaz bir ikilidir.her daim Dünyada şikâyetlerimiz var. Ahirette de bahanelerimiz var. Onları Rabbimin huzurunda sıraladığımız vakit teknolojinin sonsuz olduğu bu âlemde ahlakımızın nasıl çekilmez olduğunu film şeridi gibi görünce ve azalarımız bir bir dile gelip bizi yalanlayınca acı gerçekle karşı karşıya kalmakta var. Bedelini azapla ödemekte var. “Allah’ım bize yaptıklarımızı çektirme. Şüphesiz bizler çok aciziz.”
Oysa Rabbim bizlere Kuran-ı Kerim’de huzurun, refahın ve mutluluğun anahtarını, formülünü apaçık vermiştir. Allah’ın kelamıyla hemhal olabilsek mesajları bir bir çıkaracağız.
Allah’a teslim olmak teslimiyet duygusuyla hareket etmek kula güven verir.
Güven insana huzur aşılar.
Takdire rıza gösterme duygusu kula sevgiyi öğretir.
İnsan sevgiyle bezenirse beraber olduğu her insanı sevgisiyle sarıp sarmalar.
Hayatın her alanında Allah’ın varlığını, birliğini ve tecellisini görmek kula aczi yetini bildirir.
Benlik duygusuyla her şeyi kendi arzusu üzere yapabilmesinin o doğrultuda düzeltmesinin imkânsız olduğunu gösterir.
Kendi sınırlarını bilen insan hırslarının kölesi olmaz. Bu duygu kulun refah düzeyini arttırır.
Kendini bilen Rabbini bilir.
Rabbini bilen hem bu dünyada hem de ebedi âlemde mutluluğun doruklarındadır.
Gerçekten şükretmeyi bilsek, şikâyet etmeye utanırız aslında. Başımıza gelen tüm sıkıntıları kullara anlatmak yerine dönüp yaptıklarımıza ve iç dünyamıza bir yolculuk yapsak, olanları bir bir denetlesek muhakeme edebilsek nefsimize suçüstü baskın yapabilsek işte o zaman gerçekler nasılda gün yüzüne çıkıverecek...Belki şükretmeyi o zaman öğreniriz. Şimdi Rabbimin bize verdiği iradeyle harekete geçme zamanı.
ŞİKÂYETİM VAR YA RAB! NEFSİMİN BENİ KÖLE ETMESİNDEN.
ŞİKÂYETİM VAR YA RAB! ŞEYTANIN BENİ ELDE ETMESİNDEN.
ŞİKÂYETİM VAR YA RAB! HÂLÂ FARKINDA OLAMAMAKTAN.
Ne güzel ifade etmiş Allah’ın kıymetli peygamberimin sıddık dostu. Şikâyet ve şikâyet Son günlerde bu cümle beni ciddi bir şekilde rahatsız eder oldu. Rabbimin sonsuz ve sınırsız bizlere bahşeddiği imkânları ve nimetleri görmezden, duymazdan ve hissetmeden nasılda uzaklaşmışsız.
Hep bir şikâyet hali, her an mutsuzluk durumu içindeyiz. Biz hangi ara bu kadar nankör olduk. Ne yazık ki bu hal içinde olduğumuzu bile bilmez durumdayız. Zaten her birey kendini tanıma erdemliliğine sahip olsaydı karmaşık ve anlaşılmaz insan topluluğu haline gelmezdik.
Her sözümüzün başında şikâyet, dertlenme; dağlar kadar derdimiz, ummanlar kadar sorunlarımız var.
Kocamızdan hiç memnun değiliz. Bekâr isek yalnızlığımızdan memnun değiliz.
Çocuklarımızdan asla razı değiliz.
Evimiz yaşanmaz halde.
Eşyalarımızın modası geçmiş durumda. Asla kullanışlı ve rahat değiller.
Oturduğumuz semt çok sıkıcı.daha lüks bir yerde kodaman insanların içinde pekâlâ yaşayabiliriz
Ailemiz çok suçlu durumda. Asla bizi sahiplenmiyorlar.
Arkadaşlarımız çok ilgisiz. Yeterince bize vakit ayırmıyorlar.
OFFFFF OFFFF!!! ÇOK DERDİMİZ VAR ÇOOOOKKKKK!!!!!
Aslında kendimizi de hiç sevmiyoruz. Aynaya bakıyoruz; bir gün kaşımızı beğenmiyoruz. Ertesi gün ‘Yüzümde ki kırışıklılar gün geçtikçe artıyor mu ne?’ serzenişleri. Çoğunlukla bedenimizle ilgili inanılmaz sorunlarımız var. Yiyip yiyip kilo almayanları bir kaşık su da boğasımız var. “Su içsem yarıyor. İnan çok dikkat ediyorum. Hâlâ istediğim kiloya inemedim.” Bu arada homidi gırtlak yemeye devam hali kısacası Vücudumuzla barışamadık gitti. Bu küslük nereye kadar bilemiyoruz. Çevremizdeki insanlar asla bize göre değildir. İnsanlarla bir türlü ortak bir noktada buluşamıyoruz. “Etrafımda beni sabırla dinleyecek kimsecikler yok.”
Bu kadar sorunla yaşanılır mı hiç? İki sözümüzün biri “Öleyim de kurtulun benden.” Bazen de ‘çekip gideceğim uzaklara’ haykırışları. Ölümümüzle cezalandırıyoruz yakınlarımızı ve çevremizi (Gerçi gidişimiz geride kalanlar için ceza mı ödül mü o da tartışılır ya.) Kendimizi tanımada o kadar eksiğiz ki farkında değiliz yaşarken çevremize verdiğimiz eziyeti. Unutup gafil olduğumuz ebedi âleme bu kadar şükürsüz, nankör, eli boş ve yüzü kara Allah’ın huzuruna nasıl varacağız? İşte bunu da düşünmekten de aciziz.
O başımızı alıp kendimizin bile adını bilmediği diyarlara gitme ne acıdır ki başlı başına bir blöftür.
Hadi bir cesaret gösterip gemileri yakıp gittik uzaklara diyelim. Ahhhh ah. Allah’ım bu nasıl bir gaflet halidir ki her nereye gidersek gidelim değişen zerre bir durum asla olmayacaktır. Çünkü o zayıf ve huysuz kişilik bizimle ayrılmaz bir ikilidir.her daim Dünyada şikâyetlerimiz var. Ahirette de bahanelerimiz var. Onları Rabbimin huzurunda sıraladığımız vakit teknolojinin sonsuz olduğu bu âlemde ahlakımızın nasıl çekilmez olduğunu film şeridi gibi görünce ve azalarımız bir bir dile gelip bizi yalanlayınca acı gerçekle karşı karşıya kalmakta var. Bedelini azapla ödemekte var. “Allah’ım bize yaptıklarımızı çektirme. Şüphesiz bizler çok aciziz.”
Oysa Rabbim bizlere Kuran-ı Kerim’de huzurun, refahın ve mutluluğun anahtarını, formülünü apaçık vermiştir. Allah’ın kelamıyla hemhal olabilsek mesajları bir bir çıkaracağız.
Allah’a teslim olmak teslimiyet duygusuyla hareket etmek kula güven verir.
Güven insana huzur aşılar.
Takdire rıza gösterme duygusu kula sevgiyi öğretir.
İnsan sevgiyle bezenirse beraber olduğu her insanı sevgisiyle sarıp sarmalar.
Hayatın her alanında Allah’ın varlığını, birliğini ve tecellisini görmek kula aczi yetini bildirir.
Benlik duygusuyla her şeyi kendi arzusu üzere yapabilmesinin o doğrultuda düzeltmesinin imkânsız olduğunu gösterir.
Kendi sınırlarını bilen insan hırslarının kölesi olmaz. Bu duygu kulun refah düzeyini arttırır.
Kendini bilen Rabbini bilir.
Rabbini bilen hem bu dünyada hem de ebedi âlemde mutluluğun doruklarındadır.
Gerçekten şükretmeyi bilsek, şikâyet etmeye utanırız aslında. Başımıza gelen tüm sıkıntıları kullara anlatmak yerine dönüp yaptıklarımıza ve iç dünyamıza bir yolculuk yapsak, olanları bir bir denetlesek muhakeme edebilsek nefsimize suçüstü baskın yapabilsek işte o zaman gerçekler nasılda gün yüzüne çıkıverecek...Belki şükretmeyi o zaman öğreniriz. Şimdi Rabbimin bize verdiği iradeyle harekete geçme zamanı.
ŞİKÂYETİM VAR YA RAB! NEFSİMİN BENİ KÖLE ETMESİNDEN.
ŞİKÂYETİM VAR YA RAB! ŞEYTANIN BENİ ELDE ETMESİNDEN.
ŞİKÂYETİM VAR YA RAB! HÂLÂ FARKINDA OLAMAMAKTAN.
23 Yorum Yorum Yaz