Sonbahar Terapisi
- 21-11-2014
- KATEGORİ Gonca Anıl
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Hadi, tut elimden RUHUM, çıkalım dışarıya.
Bu sefer bekleyeceğim, söz…
Sen nefes nefese baka kalmışkenarkamdan, ben koşturuyor olmayı kâr saymayacağım.
Haydi, uzattım elimi, diğer elim boş… Bak başka şeyle meşgul değilim bu sefer, inanbana.
Tut nolur, beni bana bırakma, beni yalnız bırakma.
Dünden biriktirdiğim telaşlarımı hoş gör. Sen bakma benim şu uslanmaz aceleci yanıma.
Tut elimi ve yavaşlat beni, hadi bu sefer sen gezdir, benim “hadiii” dememe aldırma.
Göster bana, yağmuru demlendiren ıslak çimenlerin koyu rengini.
Çay yerine yağmur kokusu çekelim içimize bu sefer, yudum yudum tadalım bereketin keyfini.
İzleyelim birlikte bir çınar ağacının sarı, yeşilleri hâlâ kucaklarken, kahverengi yapraklara nasıl da yavaşçaveda ettiğini.
Dokunalım seninle, kuzey kaldırımlarına yayılan yosunların yemyeşil sabırlı tenine.
Hoş bir filme dalarmışçasına, bakakalalım bir köpeğin açken bile sakince süt içişine.
Şahitlik edelim, sararan yapraklarını usulcasalıveren ıhlamur ağacının, ‘artık dinlenme zamanı’ dercesine dallarını indirişine.
Gel, hadi, götür beni dışarıya… Kalsın bütün işler bugün, düşünceler biraz beklesin.
Ben hızlandıkça sen çek beni kolumdan, durdur beni…
Yoruldum sürekli konuşmak zorunda hissetmekten, sustur beni…
Gel hadi korkmayalım bu sefer, sağanaklardan.
Saklanacaksak eğer, gri mantarların altına sokalım başımızı. Öyle eğilelim ki sığabilmek için altına, bütün varlığım küçülsün.
Durayım biraz ki cümlelerimdeki ardı sıra virgüller, biraz da üç noktaya dönüşsün.
“Ama” larımı kovalım hadi, durulur belkio zaman savunmacı tarafım.
“Keşke”lerimin ardından el sallasak birlikte,hafifler belki sırtımdaki ağırlığım.
Tut elimi, nolur bu sefer geride kalma. Hissettir bana tabiatın gizli sükûnetini. Çok zannettiğim varlığımın yok olacağını anlat bana. Anlat ki toprağa karışsın bitmek bilmez telaşlarım. Belki bu sonbahar, seninle birlikte, gerçekten yaşamaya yeniden başlarım.
Bu sefer bekleyeceğim, söz…
Sen nefes nefese baka kalmışkenarkamdan, ben koşturuyor olmayı kâr saymayacağım.
Haydi, uzattım elimi, diğer elim boş… Bak başka şeyle meşgul değilim bu sefer, inanbana.
Tut nolur, beni bana bırakma, beni yalnız bırakma.
Dünden biriktirdiğim telaşlarımı hoş gör. Sen bakma benim şu uslanmaz aceleci yanıma.
Tut elimi ve yavaşlat beni, hadi bu sefer sen gezdir, benim “hadiii” dememe aldırma.
Göster bana, yağmuru demlendiren ıslak çimenlerin koyu rengini.
Çay yerine yağmur kokusu çekelim içimize bu sefer, yudum yudum tadalım bereketin keyfini.
İzleyelim birlikte bir çınar ağacının sarı, yeşilleri hâlâ kucaklarken, kahverengi yapraklara nasıl da yavaşçaveda ettiğini.
Dokunalım seninle, kuzey kaldırımlarına yayılan yosunların yemyeşil sabırlı tenine.
Hoş bir filme dalarmışçasına, bakakalalım bir köpeğin açken bile sakince süt içişine.
Şahitlik edelim, sararan yapraklarını usulcasalıveren ıhlamur ağacının, ‘artık dinlenme zamanı’ dercesine dallarını indirişine.
Gel, hadi, götür beni dışarıya… Kalsın bütün işler bugün, düşünceler biraz beklesin.
Ben hızlandıkça sen çek beni kolumdan, durdur beni…
Yoruldum sürekli konuşmak zorunda hissetmekten, sustur beni…
Gel hadi korkmayalım bu sefer, sağanaklardan.
Saklanacaksak eğer, gri mantarların altına sokalım başımızı. Öyle eğilelim ki sığabilmek için altına, bütün varlığım küçülsün.
Durayım biraz ki cümlelerimdeki ardı sıra virgüller, biraz da üç noktaya dönüşsün.
“Ama” larımı kovalım hadi, durulur belkio zaman savunmacı tarafım.
“Keşke”lerimin ardından el sallasak birlikte,hafifler belki sırtımdaki ağırlığım.
Tut elimi, nolur bu sefer geride kalma. Hissettir bana tabiatın gizli sükûnetini. Çok zannettiğim varlığımın yok olacağını anlat bana. Anlat ki toprağa karışsın bitmek bilmez telaşlarım. Belki bu sonbahar, seninle birlikte, gerçekten yaşamaya yeniden başlarım.
2 Yorum Yorum Yaz