Süt Bankası Yerine Güven Bankası
- 13-02-2013
- KATEGORİ Gonca Anıl
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Süt bankası, son günlerde bolca tartışılan ve çoğu kişiyi kaygılandıran bir konu.
Konunun dinimizce sakıncaları zaten ilahiyatçılarca ortaya konuldu. Emzirme konusunda hassasiyet taşıyan bir anne olarak devletin başlatmak istediği bu uygulamaya benim de itirazım var. Amaç nedir bu uygulamada desek, alacağımız cevap: “Anne sütü alamayan bebeklere, bilim adamlarınca formülü taklit edilemeyen mucizevi gıdayı sunmak… Daha sağlıklı nesiller için…”
Bu konu benim bir hayli garibime gitti açıkçası. Sonuçları sakıncalı olmasa bile uygulanabilir olduğunu düşünmüyorum. Annelerin çoğu kendi çocuğunu emzirmekten acizken, sanki kendisi lütfediyormuş gibi yavrusunun ağzına çarparcasına göğsünü tıkarken, “Vah zavallı yavrucuklar, karınları aç kalmasın, sağlıklı büyüsünler.” deyip, tanımadığı çocuklara yavrusuna çok gördüğü sütten mi ayıracak? Bu bence bir hayal! Bir anne kendi bebeklerine gösteremediği şefkati, tanımadığı ve yüzünü bile görmediği bir bebeğe nasıl gösterecek? Banka için süt toplanması nasıl sağlanabilir? İş yerinde, evinde işlerle boğuşan anne bu fedakârlığı yapabilir mi? Buna enerji ve zaman ayırabilir mi ya da ayırmak ister mi? Günümüz annelerinin pek çoğu, uzmanlar “bebeğinizin sağlığı için 2 yıl emzirin.” diye bağırırken bile buna sabredemezken, süt bankası için süt verir mi? Kendi yavrusunun zarar görmemesi için bile zevklerinden vazgeçemeyip, emzirirken sigara içen kimi anneler mi başka çocukların sağlığını düşünecek? İstisnalar olacaksa da pek çoğu için cevabın “hayır” olacağını düşünüyorum.
Denirse ki bebeğini kaybeden anneler sütünü bağışlasın, Allah herkesin yavrusunu korusun, zaten üzüntüden sütün kesildiğini hepimiz biliriz. Kaldı ki emilmeyen bir göğüsten süt yavaş yavaş çekilir ve süt kanalları bir süre sonra boşalır. Sütü çeken bir kuvvet olmazsa vücut süt üretemez.
Yeni doğmuş bir yavrunun karnını doyurmaya ihtiyacı vardır, evet, ama asıl ihtiyacı olan güven duyabileceği sıcak bir kucaktır. Karnını her türlü doyurursunuz bebeğin, içeriği anne sütüyle kıyaslanamasa da devam sütleriyle de beslersiniz. Ama ya ihtiyacı olan güven duygusu? Annesini kaybetmiş bir bebeğin ihtiyacı olan sıcaklığı bir sütanne telafi etmeye çalışabilir, ama biberon denilen plastik parçasıyla içilen sütün içeriği ne olursa olsun bu ihtiyacı karşılayamaz. Ancak bir sütanne sorumluluğunu taşıyan bir kadın, emzirdiği çocukla gönül bağı kurabilir. Bu gönül bağı kurulmadan, kan bağışı yapmak kadar kolay olmaz süt bağışı, hiç kolay bir şey değil.
Pedagog Adem Güneş, “Çocuk anneden sadece süt emmez, daha da önemlisi güven emer.” diyor. O halde bebeklerin midelerini dolduracak sütten daha önemli şeyler yok mu konuşulması gereken?
“Çocuğum yesin de sağlıklı olsun.” diye ağzına kaşık tıkılan, “Yok, sen daha doymadın.” ısrarlarıyla iradesi kırılan, “Yemezsen üzülürüm.” diye duyguları sömürülen, “Bitirmezsen Allah seni taş eder.” diye korkutularak mideleri dolan ama ruhları boşalan çocukların ebeveynlerine karşı kaybettikleri güvenleri, yeniden kazanmaları için GÜVEN BANKALARI kurulmalı bence. "Çocuğumuz sağlıklı olsun." derken ruh sağlığını tahrip eden anne babalara bir "Dur!" denmeli. Bütün çocukların fıtraten açlığa dayanamaz bir yapıya sahip olduğu ve birşekilde karınlarını doyurabilecekken, güven duygusu yoksunluğunun telafisinin olmadığı herkese anlatılmalı.
Nice anne sütü almış çocuklar ruhları mengeneye sıkıştırılmış gibi buhranlarla boğuşuyor büyüdüklerinde. Bu süt bankası yerine güven bankası yapılsın, yapılsın ki çocukların yaşama enerjilerini kıran anaokulu öğretmenleri, kişiliklerini hiçe sayan ilkokul öğretmenleri nasıl düzelir; cezalar sayesinde yaşamaktan soğutulan çocukların ruhları nasıl temizlenir, sorularına cevap bulunsun.
Sokakta, okulda, evde nereye gittiği ve ne yaptığı belli olmayan, kendi anne babasının, öğretmenlerinin dâhil hiç kimsenin umurunda olmadığı çocuk ruhlarının tahribatına çözüm bulsun önce devlet. Günümüz çocuklarının dillerine dolanan müstehcen şarkılardan, izlenen müstehcen ötesi görüntülerden kurtarsın tertemiz beyinleri, her şeyden önce.
“Yeni doğan her bebek, ne pahasına olursa olsun anne sütü içsin.” deyip projeler üretenler, önce o yavruların büyüdükleri aile ortamı, eğitim gördükleri okul ortamı ve saygı görmedikleri sosyal ortamları nasıl çocuk ruh sağlığı için daha uygun hale getirebiliriz diye düşünmeliler.
İnternette manidar bir cümle ile karşılaştım: “Tuhaf şey! Yabancı girmesin diye evlerinin kapılarını kilitliyorlar, sonra da televizyonlarını açıyorlar.” Ben de bu anlamlı cümleye şunu eklemek istiyorum:
“Tuhaf şey! Daha sağlıklı büyüsün diye anne sütü veriyorlar, sonra da güven duygusunu tahrip edip, ruhsal gelişimini hiçe sayıyorlar.”
Konunun dinimizce sakıncaları zaten ilahiyatçılarca ortaya konuldu. Emzirme konusunda hassasiyet taşıyan bir anne olarak devletin başlatmak istediği bu uygulamaya benim de itirazım var. Amaç nedir bu uygulamada desek, alacağımız cevap: “Anne sütü alamayan bebeklere, bilim adamlarınca formülü taklit edilemeyen mucizevi gıdayı sunmak… Daha sağlıklı nesiller için…”
Bu konu benim bir hayli garibime gitti açıkçası. Sonuçları sakıncalı olmasa bile uygulanabilir olduğunu düşünmüyorum. Annelerin çoğu kendi çocuğunu emzirmekten acizken, sanki kendisi lütfediyormuş gibi yavrusunun ağzına çarparcasına göğsünü tıkarken, “Vah zavallı yavrucuklar, karınları aç kalmasın, sağlıklı büyüsünler.” deyip, tanımadığı çocuklara yavrusuna çok gördüğü sütten mi ayıracak? Bu bence bir hayal! Bir anne kendi bebeklerine gösteremediği şefkati, tanımadığı ve yüzünü bile görmediği bir bebeğe nasıl gösterecek? Banka için süt toplanması nasıl sağlanabilir? İş yerinde, evinde işlerle boğuşan anne bu fedakârlığı yapabilir mi? Buna enerji ve zaman ayırabilir mi ya da ayırmak ister mi? Günümüz annelerinin pek çoğu, uzmanlar “bebeğinizin sağlığı için 2 yıl emzirin.” diye bağırırken bile buna sabredemezken, süt bankası için süt verir mi? Kendi yavrusunun zarar görmemesi için bile zevklerinden vazgeçemeyip, emzirirken sigara içen kimi anneler mi başka çocukların sağlığını düşünecek? İstisnalar olacaksa da pek çoğu için cevabın “hayır” olacağını düşünüyorum.
Denirse ki bebeğini kaybeden anneler sütünü bağışlasın, Allah herkesin yavrusunu korusun, zaten üzüntüden sütün kesildiğini hepimiz biliriz. Kaldı ki emilmeyen bir göğüsten süt yavaş yavaş çekilir ve süt kanalları bir süre sonra boşalır. Sütü çeken bir kuvvet olmazsa vücut süt üretemez.
Yeni doğmuş bir yavrunun karnını doyurmaya ihtiyacı vardır, evet, ama asıl ihtiyacı olan güven duyabileceği sıcak bir kucaktır. Karnını her türlü doyurursunuz bebeğin, içeriği anne sütüyle kıyaslanamasa da devam sütleriyle de beslersiniz. Ama ya ihtiyacı olan güven duygusu? Annesini kaybetmiş bir bebeğin ihtiyacı olan sıcaklığı bir sütanne telafi etmeye çalışabilir, ama biberon denilen plastik parçasıyla içilen sütün içeriği ne olursa olsun bu ihtiyacı karşılayamaz. Ancak bir sütanne sorumluluğunu taşıyan bir kadın, emzirdiği çocukla gönül bağı kurabilir. Bu gönül bağı kurulmadan, kan bağışı yapmak kadar kolay olmaz süt bağışı, hiç kolay bir şey değil.
Pedagog Adem Güneş, “Çocuk anneden sadece süt emmez, daha da önemlisi güven emer.” diyor. O halde bebeklerin midelerini dolduracak sütten daha önemli şeyler yok mu konuşulması gereken?
“Çocuğum yesin de sağlıklı olsun.” diye ağzına kaşık tıkılan, “Yok, sen daha doymadın.” ısrarlarıyla iradesi kırılan, “Yemezsen üzülürüm.” diye duyguları sömürülen, “Bitirmezsen Allah seni taş eder.” diye korkutularak mideleri dolan ama ruhları boşalan çocukların ebeveynlerine karşı kaybettikleri güvenleri, yeniden kazanmaları için GÜVEN BANKALARI kurulmalı bence. "Çocuğumuz sağlıklı olsun." derken ruh sağlığını tahrip eden anne babalara bir "Dur!" denmeli. Bütün çocukların fıtraten açlığa dayanamaz bir yapıya sahip olduğu ve birşekilde karınlarını doyurabilecekken, güven duygusu yoksunluğunun telafisinin olmadığı herkese anlatılmalı.
Nice anne sütü almış çocuklar ruhları mengeneye sıkıştırılmış gibi buhranlarla boğuşuyor büyüdüklerinde. Bu süt bankası yerine güven bankası yapılsın, yapılsın ki çocukların yaşama enerjilerini kıran anaokulu öğretmenleri, kişiliklerini hiçe sayan ilkokul öğretmenleri nasıl düzelir; cezalar sayesinde yaşamaktan soğutulan çocukların ruhları nasıl temizlenir, sorularına cevap bulunsun.
Sokakta, okulda, evde nereye gittiği ve ne yaptığı belli olmayan, kendi anne babasının, öğretmenlerinin dâhil hiç kimsenin umurunda olmadığı çocuk ruhlarının tahribatına çözüm bulsun önce devlet. Günümüz çocuklarının dillerine dolanan müstehcen şarkılardan, izlenen müstehcen ötesi görüntülerden kurtarsın tertemiz beyinleri, her şeyden önce.
“Yeni doğan her bebek, ne pahasına olursa olsun anne sütü içsin.” deyip projeler üretenler, önce o yavruların büyüdükleri aile ortamı, eğitim gördükleri okul ortamı ve saygı görmedikleri sosyal ortamları nasıl çocuk ruh sağlığı için daha uygun hale getirebiliriz diye düşünmeliler.
İnternette manidar bir cümle ile karşılaştım: “Tuhaf şey! Yabancı girmesin diye evlerinin kapılarını kilitliyorlar, sonra da televizyonlarını açıyorlar.” Ben de bu anlamlı cümleye şunu eklemek istiyorum:
“Tuhaf şey! Daha sağlıklı büyüsün diye anne sütü veriyorlar, sonra da güven duygusunu tahrip edip, ruhsal gelişimini hiçe sayıyorlar.”
3 Yorum Yorum Yaz