Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz

sema maraşlı

Sema Maraşlı’nın bütün kitaplarını en az iki defa okumuşumdur. Bazılarını daha fazla hatta. Eşimle Tanışmayı Unutmuşum daha fazla okuduklarım ve sevdiklerim sıralamasının en başında yer alanı. Yaşanmış hikayelerden oluşan kitap , “ Yazar bizim evi mi gözetliyor? Bu yaşadığımızı nerden biliyor? “ duygusuyla okutuyor kendini.

Evlilikleri hususunda aynaya ihtiyaçları olanların ,eşini yeterince iyi tanıyamadığını düşününenlerin mutlaka okuması gerekir Eşimle Tanışayı Unutmuşuz kitabını… Yeniden tanışmak, muhabbetini kaybettiğini düşünenlere iyi gelecektir. (Profil Yayınları)

**

Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz kitabında en sevdiğim hikayelerden biri Yüzde Seksen hikayesi. Salt evlilikte değil, insan ilişkilerinin tamamında ıskaladığımız en önemli hususun bu olduğunu düşünüyorum . İyilikleri unutup, kötü davranışa odaklanma…

Beni kendime getiren hikayelerden biri olmuştu. Dilerim siz de seversiniz. (Tuğba Akbey İnan)

YÜZDE SEKSEN

Adil kapıdan çıkarken Nalan’a seslendi:

- En geç on ikide evdeyim, geç kalmam.

Adil, dışarı çıktığında, arkadaşı onu almak için gelmiş, bekliyordu. Arabaya binerken camdan ona bakan kızına el salladı. Karısı ise kızının yanında ona ters ters bakıyordu. Adil ona da el salladı. Karısını ve çocuklarını çok seviyordu ama evde sıkılıyor, gezmeyi, dışarıda arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi çok seviyordu. Ciddî bir tartışmanın arkasından, haftada kaç gün çıkacağı ve çok geç dönmeyeceğini hususunda anlaşmışlardı.

Nalan, yemek yer yemez giden kocasının ardından, önce mutfağı topladı. Sonra kızının okul ödevlerine yardım etti. Ödevlerden sonra, küçük oğluyla oyun oynadı. Sonra biraz kitap okudu. Uykusu gelmişti; saate baktı, on bir olmuştu. Şimdi uyusam Adil gelince uykum kaçar; bir saat daha oyalanayım, diye düşündü. Bu arada Adil’e telefon açtı. “On ikiyi geçirme, uyumak için seni bekliyorum...” dedi. Adil “Tamam, az sonra geliyorum...” dedi.

Saat on ikiye kadar kitap okudu. Artık iyice uykusu gelmişti ama Adil ortalarda yoktu. Söz verdiği saati tam yarım saat geçirmişti. Birden karar verdi. Gitti dış kapıyı kilitledi, kapının üstündeki demir kilidi kapattı. Ev telefonunun fişini çekti, cep telefonunu ve yatak odasının kapısını kapatıp yattı.

On dakika sonra Adil geldiğinde, ışıkların kapatılmış olduğunu görünce, anahtarıyla yavaşça kapıyı açmaya çalıştı ama açamadı. Zile bastı bekledi, yeniden bastı ama kapı açılmadı. Nalan’ın cep telefonunu aradı ama “ulaşılamıyor” cevabı üzerine, ev telefonunu aradı, oradan da bir cevap gelmeyince ne yapacağını şaşardı. Nalan’ın çok sinirlendiğini anladı. Arabayı da almamıştı, arabanın anahtarı da içerdeydi, “Anahtar olsa arabada yatardım...” diye düşündü.

Evine girememek, kapıda kalmak çok zoruna gitti. Saate baktı; “Evet, geç kaldım ama yine de bana bunu yapmamalıydı...” diye söylendi. Dış kapıda dikilemeyeceğine göre, mecburen bir otele gitti. Fakat sinirinden sabaha kadar yatağın üstünde oturdu. Uyumaktan vazgeçmişti, uzanamıyordu bile. Ertesi gün Nalan’a söyleyeceği sözler bir bir içinden geçiyor, az sonra yeniden aynı sözler, sanki ilk defa geçiyormuş gibi, bir daha geçiyor, yeniden geçiyordu. Üstelik sözler içinden bağıra bağıra geçtiği için kafası patlamak üzereydi. Suçunu kabul ediyordu ama bu cezayı hak etmediğini düşünüyordu.

Fakat güneş doğmaya, etraf aydınlanmaya başlayınca yavaş yavaş siniri dağılmaya başlamıştı. Şimdi biraz daha aklı selimle düşünebiliyordu. Çocukların okul saati geldiğinde “Artık kalkmışlardır...” diye evine gitti. Nalan kapıyı açtı. Hiçbir şey yokmuş gibi selâm verip içeri girdi. Nalan onun sakinliğine şaşırmıştı. Mutlaka bir fırtına kopar diye bekliyordu, buna hazırlıklıydı. O da bütün gece doğru düzgün uyuyamamış, onun söyleyeceğini tahmin ettiği sözlerin karşısında, söyleyeceklerini hazırlamıştı.

Adil mutfağa geçti, kendine çay doldurup kahvaltı masasına oturarak kahvaltısını yaptı. “Fırtına öncesi sakinlik” dedikleri bu olsa gerek, diye düşünüyordu Nalan. Ve geçen her dakika iyice sinirini bozuyordu. Adil selâm vermek dışında onunla konuşmamıştı ama sinirli de görünmüyordu.

Adil kahvaltıyı yaptıktan sonra salona geçti. Nalan artık daha fazla dayanamayacaktı:

- Adil, bana kızmadın mı?

- Kızdım, çok kızdım. Otele gittim ama sinirimden sabaha kadar yatağa bile uzanamadım, oturdum.

- Niye bağırmıyorsun o zaman?

- Sinirli değilim.

- Bana hak verdin değil mi? Haklıyım çünkü verdiğin sözde durman gerekiyordu. Çok geç kaldın.

- Hayır, sana hak vermedim. Evet, hatalıydım ama beni kapıda koyman yanlıştı. Konuşmayabilirsin, küsebilirsin, gidip ayrı odada yatabilirsin ama beni kapıda koymamalıydın, çok zoruma gitti.

- O zaman neden kızmıyorsun?

Adil bağırsa o da bağırıp içindekileri döküp rahatlayacaktı.

- Gece çok sinirliydim ama sabah ortalık aydınlanmaya başlayınca rahatladım, seni düşündüm. Yüzde seksen iyi bir eşsin. Evet, hataların var ama benim de var. Benimkiler senin hatalarından fazla. Şimdi yüzde yirmilik hatan var diye, yüzde seksen iyi yanını yok sayamam. Eğer kızgınlıkla bağırıp çağırsaydım, yüzde sekseni yok sayıp, sadece yüzde yirmiye bakacaktım. Bu da büyük bir haksızlık olurdu.

Nalan kocasının sözleri karşısında şaşırıp kaldı. Sevinsin mi üzülsün mü, bilemedi. Kocasının onun iyi yanlarını görüp takdir etmesi hoşuna gitti. Kocasının çok kızdığı zaman bile onun iyi yönlerini düşünüp, onu kırmamaya çalıştığını görünce, onu kapıda bıraktığı için üzüldü.

- Özür dilerim, aşırı bir tepkiydi.

- Ben de özür dilerim, verdiğim söze dikkat etmediğim için...

Karı koca sarılıp barıştılar.

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

1 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz