YA CİNSELLİK YA ŞİDDET!
- 25-03-2019
- KATEGORİ Aile Tehlikede
- YAZAR Sema Maraşlı
Ana Yüreği Diyor ki,
Cinsel şiddet iftiralarında 12-15 yaş arası kız çocukları daha fazla görülmekte. Bu dönem, tam ergenliğe girdikleri, inanç ve otorite benimsemesi ve kendini ispat çağıdır.
Genç bu dönemde kendini bir yere, bir fikre, bir inanca, bir gruba mensup hissetmeye başlar. Bu süreç aynı zamanda kimlik kazanma sürecidir.
Bu yaşlardaki küçük hanımlar, insan yerine konmadığı, kişiliğine saygı gösterilmediği, kendini ifade etme fırsatı ve imkânı bulamadığı ortamlarda, başka arayışlara girebiliyor. Kendini ispatlamaya çalışabiliyor. Aradığı, kabul görme isteğini yanlış yollarda değerlendiriyor. “Ben de varım” deme çabasına düşüyor.
12-15 yaş, ilk aşk duygusu hissettikleri ve bu duyguyu hayat boyu taşıyacaklarına inandıkları bir dönem. Bu yüzden, ilerde ki evlilik, düğün, ev, çocuk hayalini bile kurmaya başlıyorlar. Aslında hissettikleri, adına “aşk” dedikleri duydu, ailesi tarafından tatmin edilmemiş, bir sevgi açlığından başka bir şey değil.
Birde yetiştirme yurtlarında kalan kız çocuklarımızı düşünürsek, onların sevgi açlığı daha çok. Aslında aradığı baba sevgisi, ama adı ona göre “aşk” oluveriyor. Kadın olma yolundaki yolculuğunu yanlış yerde ispatlama çabasına giriyor.
O kadar boşluk içindeler ki, kim hangi yöne çekse, hangi düşünceyi benimsetse kabul ediyorlar. Farkında olmadan, farklı fikirlere hizmet ediyorlar.
Normal hayatta çocukların zihinlerinde oluşan objeler bile, hayvanlar, insanlar ve olaylarla ilgili bağlantılar, şiddet ve cinsellik üzerine kurgulanmakta. Maruz kaldıkları programların, hemen hemen hepsi ya “şiddet” ya “cinsellik” içerikli.
12 yaş altı çocuklar, olaylara şiddet açısından bakıp, şiddetle yorumlayıp, şiddetle değerlendirip, şiddetle çözümlerken, 12 yaş üstü çocuklar olaylara cinsellikle bakıp, cinsellikle düşünüp, değerlendiriyor.
Hayatları yalnızca “ya şiddet ya cinsellik” üzerine kurulmuş durumda. Bu durum hemcinslerine ve akranlarına karşı şiddet üzerinden dönüşü olurken, yaşça büyüklerine karşı ise cinselliği ortaya çıkarıyor. Farkında olmadan kapıldıkları bu “hipnoz”, onları suç işlemeye teşvik ediyor.
Kendi hayatlarını da, zan altında bıraktığı insanları ve ailelerini de mahvediyorlar.
Bu attıkları iftiralar, yalnız karşı tarafa değil, kendisine de zarar veriyor. Maalesef bunun kimse farkında değil. İftira attıktan sonra hayatlarının güllük gülistanlık olduğunu sanmıyorum. Bir müddet öyle gibi gözükse de, aradan zaman geçince mutlaka değişecektir.
Bir başkasına attığı iftiranın vebali ile hayatının dönüm noktasını yaşamış oluyorlar. İleride pişman olacağı, vicdan azabı çekeceği yaşa geldiğinde, dönüp arkaya bakınca “ben ne yaptım?” diye, geri dönüşü olmayacak.
Bu suç, ona kim bilir hangi suçların kapısını aralayacak? Bir gün bu attığı iftiraya belki gerçekten maruz kalacak. Kendi elinden, hanımlığını, evliliğini, sevmeyi, sevilmeyi, çocuk doğurup anne olmayı almış olduğunun farkına vardığında, iş işten geçmiş olacak. Bir kız evladı daha, yuva kurma, anne olma hakkını kaybetmiş olacak. Belki de gerçekten namusuna zeval getirttirmiş olacak.
En büyük mağdur elbette hapiste olup iftiraya uğrayan insanlar, onların aileleri ve çocukları. Bu insanların evlatları, bu olaydan sonra nasıl hayata bağlanacak? Nasıl sevecek, sevilecek? İnsanlara nasıl güven duyacak? Nasıl evlenecek? Bir kadını nasıl kabul edecek? Çocuklarını sağlıklı büyütebilecek mi? Babalarına karşı içlerine, şeytan bir şüphe vesvesesi getirecek olsa, bununla nasıl başa çıkacak? Etraftaki insanların ağzını nasıl kapatacak? Bu olanlarla yaşamak zorunda kalmak çok güç. Bir taşla bir sürü kuş vuruyorlar…
Bu tarz olayların araştırılması gerektiği kanaatindeyim. Sanki belirli illerde, seçilmiş belirli çocukların üzerinden uygulanan, belirli savcı ya da hakimler tarafından karar verilen, pilot bir uygulama gibi. Toplumun algısını zedelemeye, toplumun yapısını çözmeye ve nabzını tutmaya yönelik bir operasyon!!!
Uyanık olmak lazım. Ne tür bir komplo ile karşı karşıya bırakılıyoruz millet olarak, iyi analiz etmek lazım. Şuurlu ve ferasetli davranmak gerek. Çocuk kaçırma olaylarında da asılsız olanlar olduğu gibi, bire bin katarak anlatan, uyduran, ya da gerçek bir kadın beyanı mağdurlarının yanına asılsızların da gelmesi muhtemeldir. Biri ikisi üçü gerçekse eminim beşi onu da asılsız olaylar gerçek gibi yansıtılmaya çalışılacaktır.
Toplumu neye sürüklüyorlar, uyanacaklar mı acaba? Derdimiz, davamız bu şekilde bir HAK HAKİKAT duygusu olmalı. Bu komplolara kanmamak uyanık olmak lazım. Allah üç maymunu oynayanların gözlerini, kulaklarını ve kalplerini açsın. Allah millet olarak bizi bilinçlendirsin.
Gençlerimize çocuklarımıza sahip çıkma şuuru nasip etsin. Bu çocuklar, toplum içinde, bizlerin gözü önünde bağıra bağıra, haykıra haykıra kayboluyorlar. Onları biz yetiştiriyoruz. Bizlerin evinden çıkıyor.
O zaman dönüp kendi anne ve babalığımızı sorgulamamız lazım…
4 Yorum Yorum Yaz