Yaşarken Kıymetini Bilmeli
- 28-04-2014
- KATEGORİ İsmail Aybey
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
İnsanoğlu, yaşarken sevdiğinin kıymetini neden bilemiyor diye hep sormuşumdur kendime. Balık misaliyiz, suyun içinden çıkmadan suyun kıymetini anlayamıyoruz.
Yaşarken kıymetini bilmeliyiz sevdiklerimizin, annemizin, babamızın, eşimizin çocuğumuzun… Mesela eşimize çiçek vereceksek yaşarken, şimdi vermeliyiz bunu eline. Öldükten sonra mezarına bırakmanın bir önemi yok. Annemizi, babamızı, kardeşimizi, ya da bir dostumuzu arayacaksak beklememeliyiz bir şeyleri, aramalıyız hemen. Çünkü ölümün kimi, ne zaman, nerede bekleyeceği hiç belli değil.
Geçenlerde bir klip izledim. Duman’ın “Yürek” adlı şarkısı için çekilmiş bir klip. Klip tek kişiyle çekilmiş. Orta yaşlarda esmer bir adam. Kırsal bir kesimde minibüsten iniyor. Patika yolda ilerliyor. Yolda yürür vaziyette traş oluyor. Elinde bir çanta var. Bu çanta, aslında çok da yabancı değil bize. Annelerimizin, ninelerimizin kullandığı Pazar çantalarından. Şimdi pek yaygın değil, belki de hiç kullanılmıyor. Önceden çok yaygındı. Pazara giderken ille bu çantayla gidilirdi. Her neyse… Bu çantanın içinden takım elbiselerini çıkarıyor, üzerindekilerle değiştiriyor. Kravatını da takıyor. Elinde bir çiçek. Belli ki sevdiğini ziyaret edecek. Kim bu sevdiği? Muhtemelen eşi. Klip böyle mi devam edecek derken, insanın tüylerini ürperten sahne geliyor.
Beş dakikadan az süren klipte, adam devamlı yürüyor yürüyor yürüyor. Peki nereye varıyor yolun sonu? Adam gidiyor, sevdiğinin mezarına bırakıyor çiçeği. Klip de burada bitiyor.
Klibi izleyince duygulanmamak mümkün değil. Adamın en sevdiği, kendisinden önce göçüp gitmiş bu alemden. Acısını hep hissediyor yüreğinde.
Şöyle diyordu bir söz: “Ve bir gün herkes anlar sevdiğinin kıymetini. Ama gidince, ama bitince, ama ölünce…Kısaca iş işten geçince…”
Önemli olan, vakit kaybetmemek, geç kalmamak.
Yaşarken kıymetini bilmeliyiz sevdiklerimizin, eline vermeliyiz çiçekleri. Yoksa, bir gün gelir mezarına bırakmak zorunda kalırız…
Yaşarken kıymetini bilmeliyiz sevdiklerimizin, annemizin, babamızın, eşimizin çocuğumuzun… Mesela eşimize çiçek vereceksek yaşarken, şimdi vermeliyiz bunu eline. Öldükten sonra mezarına bırakmanın bir önemi yok. Annemizi, babamızı, kardeşimizi, ya da bir dostumuzu arayacaksak beklememeliyiz bir şeyleri, aramalıyız hemen. Çünkü ölümün kimi, ne zaman, nerede bekleyeceği hiç belli değil.
Geçenlerde bir klip izledim. Duman’ın “Yürek” adlı şarkısı için çekilmiş bir klip. Klip tek kişiyle çekilmiş. Orta yaşlarda esmer bir adam. Kırsal bir kesimde minibüsten iniyor. Patika yolda ilerliyor. Yolda yürür vaziyette traş oluyor. Elinde bir çanta var. Bu çanta, aslında çok da yabancı değil bize. Annelerimizin, ninelerimizin kullandığı Pazar çantalarından. Şimdi pek yaygın değil, belki de hiç kullanılmıyor. Önceden çok yaygındı. Pazara giderken ille bu çantayla gidilirdi. Her neyse… Bu çantanın içinden takım elbiselerini çıkarıyor, üzerindekilerle değiştiriyor. Kravatını da takıyor. Elinde bir çiçek. Belli ki sevdiğini ziyaret edecek. Kim bu sevdiği? Muhtemelen eşi. Klip böyle mi devam edecek derken, insanın tüylerini ürperten sahne geliyor.
Beş dakikadan az süren klipte, adam devamlı yürüyor yürüyor yürüyor. Peki nereye varıyor yolun sonu? Adam gidiyor, sevdiğinin mezarına bırakıyor çiçeği. Klip de burada bitiyor.
Klibi izleyince duygulanmamak mümkün değil. Adamın en sevdiği, kendisinden önce göçüp gitmiş bu alemden. Acısını hep hissediyor yüreğinde.
Şöyle diyordu bir söz: “Ve bir gün herkes anlar sevdiğinin kıymetini. Ama gidince, ama bitince, ama ölünce…Kısaca iş işten geçince…”
Önemli olan, vakit kaybetmemek, geç kalmamak.
Yaşarken kıymetini bilmeliyiz sevdiklerimizin, eline vermeliyiz çiçekleri. Yoksa, bir gün gelir mezarına bırakmak zorunda kalırız…
0 Yorum Yorum Yaz