Yol Arkadaşı
- 09-07-2015
- KATEGORİ Gonca Anıl
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Bir çocuğun dünyasına girebilmek zor, pek zor…
Ne kadar okusak da, kütüphaneler devirsek de, çocuğa erişmeye yetmiyor…
“Anne babalık kitaplarla değil, hislerle olur” der Adem Güneş…
Evet, ama o halde, nerede o hissedişlerimiz?
Günümüzde hislerimiz kilitli sanki, derin mahzenlerde saklı…
Peki, neden serbest bırakamıyoruz duygularımızı?
Gözlerimizi kapatıp kendimizi dinleyemiyoruz, neden?
Hem içimizde hem dışımızda susmayan gürültüler…
Ardı arkası kesilmeyen sorular, bitmek bilmeyen işler…
Akşama ne yemek yapsam, misafire ne hazırlasam, tamiratları ne zaman bitirsem, dosyaları nasıl yetiştirsem, ay sonunu nasıl çıkartsam…
Modern yaşam telaşımıza telaş kattı… Hissi hissedemez olduk.
Bir insan doğumu mucizesine gözlerimiz dolamaz oldu…
Bir minik yavrunun her günkü yeni hallerine, büyüme çabasına heyecan duyamaz olduk...
Yaşama sevincimizi tazelemeye kalmadı gücümüz, yorgunluklarımızdan sıyrılamaz olduk...
Bu yüzden bizi yeniden özümüze döndürecek bir kıvılcıma ihtiyacımız var belki…
Bizi günlük yaşam telaşından alıp götürecek… Önce bize, sonra etrafımızdakilere iyi gelecek…
Belki bir kıvılcım, özümüze döndürecek yeniden…
O kıvılcım içimizde büyük yangınlara döndü mü işte o zaman değişecek dünya. İşte o zaman son bulacak içimizdeki çatışmalar, öfkeler, mutsuzluklar…
O kıvılcım bir küçük göz bebeğinde gizli…
Bir çocuğun gözünde alevlenecek hislerimiz yeniden…
İster anne, ister baba, ister doktor, ister bakkal, ister satıcı, ister öğretmen olsun rolümüz…
Bir çift çocuk gözünde konaklayacak kadar zamanımız varsa eğer…
O güzelliğe temasla başlayacak yepyeni sevinçler…
Ve işte o sevinçler olacak, karmakarışık dünyamızı sadeleştiren en candan yol arkadaşı…
Ne kadar okusak da, kütüphaneler devirsek de, çocuğa erişmeye yetmiyor…
“Anne babalık kitaplarla değil, hislerle olur” der Adem Güneş…
Evet, ama o halde, nerede o hissedişlerimiz?
Günümüzde hislerimiz kilitli sanki, derin mahzenlerde saklı…
Peki, neden serbest bırakamıyoruz duygularımızı?
Gözlerimizi kapatıp kendimizi dinleyemiyoruz, neden?
Hem içimizde hem dışımızda susmayan gürültüler…
Ardı arkası kesilmeyen sorular, bitmek bilmeyen işler…
Akşama ne yemek yapsam, misafire ne hazırlasam, tamiratları ne zaman bitirsem, dosyaları nasıl yetiştirsem, ay sonunu nasıl çıkartsam…
Modern yaşam telaşımıza telaş kattı… Hissi hissedemez olduk.
Bir insan doğumu mucizesine gözlerimiz dolamaz oldu…
Bir minik yavrunun her günkü yeni hallerine, büyüme çabasına heyecan duyamaz olduk...
Yaşama sevincimizi tazelemeye kalmadı gücümüz, yorgunluklarımızdan sıyrılamaz olduk...
Bu yüzden bizi yeniden özümüze döndürecek bir kıvılcıma ihtiyacımız var belki…
Bizi günlük yaşam telaşından alıp götürecek… Önce bize, sonra etrafımızdakilere iyi gelecek…
Belki bir kıvılcım, özümüze döndürecek yeniden…
O kıvılcım içimizde büyük yangınlara döndü mü işte o zaman değişecek dünya. İşte o zaman son bulacak içimizdeki çatışmalar, öfkeler, mutsuzluklar…
O kıvılcım bir küçük göz bebeğinde gizli…
Bir çocuğun gözünde alevlenecek hislerimiz yeniden…
İster anne, ister baba, ister doktor, ister bakkal, ister satıcı, ister öğretmen olsun rolümüz…
Bir çift çocuk gözünde konaklayacak kadar zamanımız varsa eğer…
O güzelliğe temasla başlayacak yepyeni sevinçler…
Ve işte o sevinçler olacak, karmakarışık dünyamızı sadeleştiren en candan yol arkadaşı…
0 Yorum Yorum Yaz