Zamanın Kölesi Olmak
- 27-10-2015
- KATEGORİ Tuğba Akbey İnan
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Son dönemlerde anne ve babaların çocukları ile ilgili yaptıkları eleştirilerin çoğu televizyon ve internet başından saatlerce kalkmadığı yönünde. Aslında yetişkinlerin zaman ile ilişkisine bakıldığında bunun çok da şaşılacak bir durum olmadığını düşünüyorum.
Bir davete, eğitime, yemeğe hep söylenenden geç gidilen bir toplulukta ne zamanın yönetiminden ne de iç disiplinden söz edilebiliriz.
Günlük işlerimizi şöyle bir gözden geçiriyor olsak, aslında zamanın kölesi olduğumuzu da görebileceğiz. Hadi İstanbul’da bu “koşturma” ve “bekletme” halinin bir karşılığı var. Trafik gibi, mesafe gibi, beklenmeyen durumlar gibi… Oysa söz ettiğim hal, sadece İstanbul’un resmi değil ki… Küçük yerlerde bile düğünler, davetiyede yazandan saatler sonra başlar.
Durumun bir de erdemli olan davranışı cezalandırma boyutu var. Gidilecek bir davette, başlayacak bir eğitimde gecikenleri bekleyerek, erken gelene bir sonrakinde erken gelmeme sebebi de vermiş oluyoruz. Oysa tam saatinde başlıyor olsa her şey, insanlar da bir süre sonra bu disipline kendilerini alıştırıyor olurlardı.
Böyle bir çarkın içinde “çocuk” ve “zaman yönetimi” kavramlarının bir araya gelebilmesi için bizzat yetişkinlerin bu disiplini elde ediyor olmaları lazım. Yaşamadığımızı aktaramadığımızı düşünürsek eğer, uzun yıllar bundan şikâyet etmeye devam edeceğiz demektir.
Protokol gelmeden başlamayan davetler, geç başlayan dersler, söylenen saatte buluşma yerinde olmayan arkadaşlar, ekran başından kalkmayan gençler de varlığını koruyacak demek yani uzun yıllar.
Bu sebeple çocukların küçük yaşlarından itibaren zamanla ve saatle tanışması gerekir. Bu hem çocuğun şimdiki zamanı anlamlandırması için önemli, hem de zamanı yönetebilmesi için. Ancak zamanın farkında olan bir çocuk, ekran başında kaldığı vakitlerin hesabını yapabilir.
Dışarı çıkmanın, ekran başında kalacağı sürenin, gidilecek yerin bir netliği olduğunda öncesini planlayabilir bir insan. (Elbette normal durumlardan ve irademiz dahilinde olandan bahsediyorum.)
İbadetlerimizin de zamanı tüketmek değil, değerlendirmek üzere yol almamızı isteyen seyri bunun altını çiziyor aslında. Ne yaparsak yapalım, ne kadar yoğun olursak olalım, o vakitler arasında kılınamayan namaz “ kaza” hanesine yazılmaya mahkum oluyor. İmsak ve akşam arası oruçlu kabul ediliyoruz ve akşam ezanından hemen önce kendimizi sofranın başında buluyoruz. Mesele bu durumu bütüne yayabilmekte.
Zamanı yönetememe halimizin nesilden nesile aktarılan bir durum olmaktan çıkarmak istiyorsak, zamanla ilişkimizi gözden geçirmeliyiz. Ve de çocuğumuza zamanla ilgili bir bilgi verip vermediğimizden. “Saat tam 2’ de ( ya da küçükler için büyük olan buraya geldiğinde ) dışarı çıkacağız inşallah “ deyip bu sözün arkasında durmak, bu iradeyi kazanması için atılmış önemli bir adım olacaktır çocuk için. Hem nazarındaki güvenimiz pekişecektir hem de onu zamanın kıymetiyle tanıştırmış olacağız böylelikle.
Çocuğun iradesini kullanmadan, sadece baskıyla yapacağı her eylem, sizin yanınızda olmadığınızda o davranışın devam edeceğinin göstergesi.
Yani en başa dönecek olursak, ekran başından çocuğunu kaldıramadığından şikâyet edenler, çocuklarını zaman kavramıyla dolayısıyla iradeleriyle bir an evvel tanıştırmalı. Yoksa hep çatışma ile tüketmeye devam ederler verilen zamanı.
Zaman, onun kıymetini bilenler için bereketli olacaktır nihayetinde.
Bir davete, eğitime, yemeğe hep söylenenden geç gidilen bir toplulukta ne zamanın yönetiminden ne de iç disiplinden söz edilebiliriz.
Günlük işlerimizi şöyle bir gözden geçiriyor olsak, aslında zamanın kölesi olduğumuzu da görebileceğiz. Hadi İstanbul’da bu “koşturma” ve “bekletme” halinin bir karşılığı var. Trafik gibi, mesafe gibi, beklenmeyen durumlar gibi… Oysa söz ettiğim hal, sadece İstanbul’un resmi değil ki… Küçük yerlerde bile düğünler, davetiyede yazandan saatler sonra başlar.
Durumun bir de erdemli olan davranışı cezalandırma boyutu var. Gidilecek bir davette, başlayacak bir eğitimde gecikenleri bekleyerek, erken gelene bir sonrakinde erken gelmeme sebebi de vermiş oluyoruz. Oysa tam saatinde başlıyor olsa her şey, insanlar da bir süre sonra bu disipline kendilerini alıştırıyor olurlardı.
Böyle bir çarkın içinde “çocuk” ve “zaman yönetimi” kavramlarının bir araya gelebilmesi için bizzat yetişkinlerin bu disiplini elde ediyor olmaları lazım. Yaşamadığımızı aktaramadığımızı düşünürsek eğer, uzun yıllar bundan şikâyet etmeye devam edeceğiz demektir.
Protokol gelmeden başlamayan davetler, geç başlayan dersler, söylenen saatte buluşma yerinde olmayan arkadaşlar, ekran başından kalkmayan gençler de varlığını koruyacak demek yani uzun yıllar.
Bu sebeple çocukların küçük yaşlarından itibaren zamanla ve saatle tanışması gerekir. Bu hem çocuğun şimdiki zamanı anlamlandırması için önemli, hem de zamanı yönetebilmesi için. Ancak zamanın farkında olan bir çocuk, ekran başında kaldığı vakitlerin hesabını yapabilir.
Dışarı çıkmanın, ekran başında kalacağı sürenin, gidilecek yerin bir netliği olduğunda öncesini planlayabilir bir insan. (Elbette normal durumlardan ve irademiz dahilinde olandan bahsediyorum.)
İbadetlerimizin de zamanı tüketmek değil, değerlendirmek üzere yol almamızı isteyen seyri bunun altını çiziyor aslında. Ne yaparsak yapalım, ne kadar yoğun olursak olalım, o vakitler arasında kılınamayan namaz “ kaza” hanesine yazılmaya mahkum oluyor. İmsak ve akşam arası oruçlu kabul ediliyoruz ve akşam ezanından hemen önce kendimizi sofranın başında buluyoruz. Mesele bu durumu bütüne yayabilmekte.
Zamanı yönetememe halimizin nesilden nesile aktarılan bir durum olmaktan çıkarmak istiyorsak, zamanla ilişkimizi gözden geçirmeliyiz. Ve de çocuğumuza zamanla ilgili bir bilgi verip vermediğimizden. “Saat tam 2’ de ( ya da küçükler için büyük olan buraya geldiğinde ) dışarı çıkacağız inşallah “ deyip bu sözün arkasında durmak, bu iradeyi kazanması için atılmış önemli bir adım olacaktır çocuk için. Hem nazarındaki güvenimiz pekişecektir hem de onu zamanın kıymetiyle tanıştırmış olacağız böylelikle.
Çocuğun iradesini kullanmadan, sadece baskıyla yapacağı her eylem, sizin yanınızda olmadığınızda o davranışın devam edeceğinin göstergesi.
Yani en başa dönecek olursak, ekran başından çocuğunu kaldıramadığından şikâyet edenler, çocuklarını zaman kavramıyla dolayısıyla iradeleriyle bir an evvel tanıştırmalı. Yoksa hep çatışma ile tüketmeye devam ederler verilen zamanı.
Zaman, onun kıymetini bilenler için bereketli olacaktır nihayetinde.
1 Yorum Yorum Yaz