Zorlama Nezaket
- 14-07-2015
- KATEGORİ Tuğba Akbey İnan
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Bizim çocukluğumuzda ya da bir önceki kuşakta oruçlu dahi olmasa pek çok insan ortalıkta yemek yemez, oruç tutanlara nezaket gösterirdi. Ama bunu “ortalıkta yersem başıma bir şey gelir” düşüncesinden çok, var olan nezaketleri ve hassasiyetleri ile yaparlardı. O sebeple, kim oruç tutuyor kim tutmuyor çok bilgimiz olmazdı. Bazı lokantaların Ramazan boyunca kapalı kaldığını hatırlıyorum mesela aynı hassasiyetten.
Sonra zaman geçtikçe her yıl oruç tutmayan birilerinin dövüldüğü haberleri yer almaya başladı medyada. Pek çoğumuz bunun asparagas olduğunu bilsek de, tutmayanlar kendi içinde oluşturdukları hassasiyet sebebiyle bu tarz haberlere karşı refleksler geliştirmeye başladılar. Her yıl pidenin evlerimize girmesi gibi, dayak yeme haberleri de Ramazan’ın klasikleri arasında yer aldı.
Son bir kaç yıldır medyada bu tarz haberler duymasak da sosyal medyada bu konu sıkça gündeme geliyor. Yemek masasında oturan, elinde içecekle resim paylaşan pek çok isim yorumlarda kıyasıya eleştiriliyor. Oruç tutanlar sanki oruç tutmayanlara “ayar vermek” için görevlendirilmiş gibi hemen klavyenin başına geçip saydırmaya başlıyor. Sonra her iki tarafın cevapları ile kimsenin birbirini dinlemediği yazışmalar okuyorsunuz. Birbirini gerçekte hiç tanımayan ama birbirinden nefret eden taraflarımız var artık.
Nezaketle süslenmiş ilişkilerden oluşan bir aydan birbirini kıyasıya eleştirdiğimiz bir aya nasıl dönüştük bilinmez ama bildiğim kimseyi zorla nazik ve düşünceli yapamayacağımız. Biz eleştiriyoruz diye oruç tutacak ya da tutmadığını saklayacak birilerinin varlığı gerçekte yapmaya çalıştığımız “iyi niyetin“ ne kadarını yansıtıyor düşünmemiz gerek. Aklımızdan geçen “yargı” cümlelerinin bile bunu beslediğine inanıyorum ben. İnsanlara daha nazik olmalarını ısrarla ve sert bir üslupla söylersek ya tepki göstermelerine ya da “yalancı” olmalarına sebep oluruz en fazla... Sonra “samimiyetsiz olduk” serzenişlerini kullanıp duruyoruz. Gerçekte sormamız gereken bu samimiyetsizlikte ne kadar payımız olduğu.
Hem tebliğ yaptığını düşünen hem de internet başında oruçsuz avına çıkan arkadaşlar da tıpkı dayak haberleri gibi zamanla yok olur inşallah. Zaten kendisi istemediği sürece kimseyi değiştirmeyeceğimiz bilgisi varken cebimizde, insanları zorla dönüştürmeye çalıştığımız halden de kimseye bir fayda olmayacaktır.
İbadet dediğin zaten bir seçimin bedelini göze almak demektir. Oruç tutuyorsak, namaz kılıyorsak diğer hususlarda Allah’ın rızası ekseninde yol alıyorsak bu aynı zamanda bunları yapmayanlardan bizi ayıran bir unsur da olmuyor mu? Yani kıyasıya eleştirdiğimiz oruç tutmayanlar olmasa, sıcağa ve günün uzunluğuna rağmen oruç tutmayı tercih ediyor olmanın bir safı seçmek olduğu nasıl anlaşılacak? “Tüm dünyevi kaygılardan ve beklentilerden kendimi sıyırarak Rıza-i ilahiyi seçiyorum demek“, bunu yapmayanlarla bir farkımız olması demek değil mi aynı zamanda?
Bunları elbette “ego”yu parlatma halinden çok bir dönüşüme sebep oluyor mu sorusunu sormak için yazıyorum. Bir ibadeti yapıyor olmak, bunu yapmayanlardan tarz, duruş ve üslup olarak ayırmıyorsa bizi, zamanın boşa geçtiğine yormamalı mıyız bunu?
Çocuk terbiyesinin önemli hususlarından biri “söyleme, yap” ilkesidir. Bir çocuğa ne yapacağını söylemekten daha etkilisi onu yapan bir yetişkin olmaktır. Dolayısıyla sürekli bir başkasına ne yapacağını söyleyen yetişkinlere tanıklık eden bir çocuğun gördüklerinden çıkardığı sonuç nezaket, zarafet dediğimiz şeylerin insani bir özellik değil, insana zorla takılmaya çalışılan aksesuar olduğu bilgisi olacaktır. Ancak daha nazik, daha kibar ve daha zarif olarak etkili olabiliriz ilişkilerimizde ve ebeveynliğimizde.
yazının devamı için;
http://www.gazetevahdet.com/zorlama-nezaket-2844yy.htm
Sonra zaman geçtikçe her yıl oruç tutmayan birilerinin dövüldüğü haberleri yer almaya başladı medyada. Pek çoğumuz bunun asparagas olduğunu bilsek de, tutmayanlar kendi içinde oluşturdukları hassasiyet sebebiyle bu tarz haberlere karşı refleksler geliştirmeye başladılar. Her yıl pidenin evlerimize girmesi gibi, dayak yeme haberleri de Ramazan’ın klasikleri arasında yer aldı.
Son bir kaç yıldır medyada bu tarz haberler duymasak da sosyal medyada bu konu sıkça gündeme geliyor. Yemek masasında oturan, elinde içecekle resim paylaşan pek çok isim yorumlarda kıyasıya eleştiriliyor. Oruç tutanlar sanki oruç tutmayanlara “ayar vermek” için görevlendirilmiş gibi hemen klavyenin başına geçip saydırmaya başlıyor. Sonra her iki tarafın cevapları ile kimsenin birbirini dinlemediği yazışmalar okuyorsunuz. Birbirini gerçekte hiç tanımayan ama birbirinden nefret eden taraflarımız var artık.
Nezaketle süslenmiş ilişkilerden oluşan bir aydan birbirini kıyasıya eleştirdiğimiz bir aya nasıl dönüştük bilinmez ama bildiğim kimseyi zorla nazik ve düşünceli yapamayacağımız. Biz eleştiriyoruz diye oruç tutacak ya da tutmadığını saklayacak birilerinin varlığı gerçekte yapmaya çalıştığımız “iyi niyetin“ ne kadarını yansıtıyor düşünmemiz gerek. Aklımızdan geçen “yargı” cümlelerinin bile bunu beslediğine inanıyorum ben. İnsanlara daha nazik olmalarını ısrarla ve sert bir üslupla söylersek ya tepki göstermelerine ya da “yalancı” olmalarına sebep oluruz en fazla... Sonra “samimiyetsiz olduk” serzenişlerini kullanıp duruyoruz. Gerçekte sormamız gereken bu samimiyetsizlikte ne kadar payımız olduğu.
Hem tebliğ yaptığını düşünen hem de internet başında oruçsuz avına çıkan arkadaşlar da tıpkı dayak haberleri gibi zamanla yok olur inşallah. Zaten kendisi istemediği sürece kimseyi değiştirmeyeceğimiz bilgisi varken cebimizde, insanları zorla dönüştürmeye çalıştığımız halden de kimseye bir fayda olmayacaktır.
İbadet dediğin zaten bir seçimin bedelini göze almak demektir. Oruç tutuyorsak, namaz kılıyorsak diğer hususlarda Allah’ın rızası ekseninde yol alıyorsak bu aynı zamanda bunları yapmayanlardan bizi ayıran bir unsur da olmuyor mu? Yani kıyasıya eleştirdiğimiz oruç tutmayanlar olmasa, sıcağa ve günün uzunluğuna rağmen oruç tutmayı tercih ediyor olmanın bir safı seçmek olduğu nasıl anlaşılacak? “Tüm dünyevi kaygılardan ve beklentilerden kendimi sıyırarak Rıza-i ilahiyi seçiyorum demek“, bunu yapmayanlarla bir farkımız olması demek değil mi aynı zamanda?
Bunları elbette “ego”yu parlatma halinden çok bir dönüşüme sebep oluyor mu sorusunu sormak için yazıyorum. Bir ibadeti yapıyor olmak, bunu yapmayanlardan tarz, duruş ve üslup olarak ayırmıyorsa bizi, zamanın boşa geçtiğine yormamalı mıyız bunu?
Çocuk terbiyesinin önemli hususlarından biri “söyleme, yap” ilkesidir. Bir çocuğa ne yapacağını söylemekten daha etkilisi onu yapan bir yetişkin olmaktır. Dolayısıyla sürekli bir başkasına ne yapacağını söyleyen yetişkinlere tanıklık eden bir çocuğun gördüklerinden çıkardığı sonuç nezaket, zarafet dediğimiz şeylerin insani bir özellik değil, insana zorla takılmaya çalışılan aksesuar olduğu bilgisi olacaktır. Ancak daha nazik, daha kibar ve daha zarif olarak etkili olabiliriz ilişkilerimizde ve ebeveynliğimizde.
yazının devamı için;
http://www.gazetevahdet.com/zorlama-nezaket-2844yy.htm
0 Yorum Yorum Yaz